Peter Watson’ın muazzam araştırmasının ürünü olan Fikirler Tarihi insanlık tarihinin, insanın yaratıcılığının kapsamlı bir dökümü.
İki milyon yıl önce çakmaktaşı baltanın icadıyla başlayan bu tarihte, imparatorların ve kralların, bakanların ve generallerin değil, insanlığın uzun koşusunun mihenk taşları olan fikirlerin hikayeleri anlatılıyor. İlk diller, ilk sözcükler, tanrılar, kurbanlar, takvim, zaman, sanat, para, yazı ve ekonomi, mucitler, filozoflar, müzisyenler, dini liderler, şairler, yazarların hayat hikayelerinden damıtılarak okura sunuluyor.
Geleneksel tarihe bir alternatif olarak yazılan bu kitap, kralların, savaşların, fetihlerin ve antlaşmaların tarihini değil, tarihe kaydedilmiş bütün büyük olayların arkasındaki düşünce süreçlerini, bu süreçlerin ürünleri olan fikirlerin ve buluşların tarihini sunan bir başucu kaynağı.
Kristof Kolomb (1451-1506): Marco Polo'nun anlattığı zenginliklere ulaşabilmek için Pierre d'Ailly, Toscanelli, Ptolemaios gibi birçok kişinin çalışmalarından da yararlanan ünlü kaşif, batıya doğru gitmek suretiyle doğuya ulaşmayı hedefledi. Sunduğu keşif projesi Portekiz kralı tarafından reddedildi, sonunda bunu Kastilya Krallığı'nın genişlemesi için bir fırsat olarak gören Kral Fernando ve Kraliçe Isabel'in desteğiyle dört keşif gezisine çıktı. Hint ülkelerini değil ama Amerika'yı buldu. Bu dört yolculuğun hikayesi Seyir Defterleri'nde bir araya gelmektedir. İlk yolculukta Kolomb'un tuttuğu notlar Bartoleme de las Casas'ın kaleminden çıkan bir özet halinde günümüze ulaşmıştır. İkinci yolculuğa dair bilgiler Kolomb'un Antonio de Torres'e gönderdiği bir mektuptan, üçüncü ve dördüncü yolculukların ana hatları da kral ve kraliçeye yazdığı mektuplardan edinilmiştir.
Her on yedi saniyede bir kadın tecavüze uğruyor. Her bir saniyede yüzlerce hayvan öldürülüyor.
“Dayak yiyen kadınlar” gerçekliği her gün yüzümüze çarpılıyor ekranlardan ve gazete sayfalarından. Çiftliklerin esir ettiği, mezbahaların katlettiği hayvanlar “marketteki et”e indirgeniyor günümüzde. Etin hem protein için zorunlu olduğuna hem de gücün kaynağı olduğuna inanmamız için örülen mit, aslında erkeğin potansiyel şiddet eğilimiyle üstünlük kurmasına neden oluyor.
Etçilleri yiyen etçiller, kafamızdaki iktidar piramidinde en üste yerleştiriliyor ve bu haliyle gündelik hayatımızın her köşesine sızıyor. Reklamların neredeyse tamamında eti yenen hayvanların kadınsı temsil edilmesi ve erkek zihninde seks yapılacak kadının et veya piliç görüntüsünde olması yapbozu kendiliğinden tamamlıyor.
Bu kitap, kadın ve hayvanın tüm yönleriyle eş olduğunu savunmuyor; yalnızca şiddet ve tahakkümden beslenen erkek egemen kültürün yeri yurdu olmadığının, zayıf bulduğu her şeyi ve herkesi “erkek” tanımının dışına atarak altedilecek bir öteki ilan ettiğinin, özneden nesneye indirgediğinin altını çiziyor.
Yiyecek/giyecek başka bir şey yokmuşçasına, birtakım canlılara yaşarken kafesi, ölürken ise kan gölünü reva gördüğümüz sürece savaşları ve ayrımcılığı olumlayan eril şiddet kültürünün ve hiyerarşinin aramızdan ayrılmayacağını hatırlatıyor.
Din ve Medeniyet Savaşları:
Haçlı Devletlerinin Çağı.
İlk Haçlı orduları Kudüs'ü, Mısır Fatımilerinden 1099'da gasp ettiklerinde zaferlerinin kaynağını Tanrı'nın bir lütfu olarak gördüler. Bu yüzden Tanrı'nın buyruğu olarak gördükleri savaşları yapmak ve bu doğrultuda Suriye ve Filistin'de Hristiyan kontrolünü yeniden tesis etmek onların tek arzusu haline geldi.
Elinizdeki kitap Akdeniz'in Doğu kıyılarında ortaya çıkan ve Aslan Yürekli Richard'ın 1192'de bölgeden ayrılışına kadar bir yaşam alanı haline gelen Haçlı Devletleri'ne odaklanmaktadır.
Hayatını bilginin peşinden gitmeye adayan tarih profesörü Malcolm Barber, Kudüs, Antakya, Trablus ve Urfa'ya odaklanarak Haçlı devletlerinin sancılı kuruluş süreçlerini canlı bir şekilde yeniden inşa ediyor, kendi topraklarını koruyan ve Haçlı idaresi altında yaşamak zorunda kalan halkların ise yeni hayatlarına uyum sağlama mücadelesini ortaya koyuyor. Büyük askeri harekatların canlı anlatımlarıyla zenginleşen bu kitap Haçlı Devletlerinde ortaya çıkan kültürü tüm ayrıntısıyla keşfederek bir medeniyetin derinliklerine iniyor. Bu derinliklerde bölgede karmaşıklaşan yerli veraset sistemi; mimari; siyasal, yasal ve ekonomik müesseseler; Haçlıların dünyayı algılamasına vesile olan dini yapı; Tapınak Şövalyeleri; Hospitallier ve çok daha fazlası mevcut.
"Haçlı Devletleri Tarihi", dini savaşların ortalığı kasıp kavurduğu, medeniyetlerin çarpıştığı 12. yüzyıl Haçlı devletlerindeki yaşam ve kültüre dair benzersiz bir başucu kitabı.
İnsanlığın Mahrem Tarihi, insanlık hafızasını tazelemeyi amaçlayan bir unutulmuşlar derlemesi, tarihe geçenlerden çok geçmeyenlerin tarihi.Zeldin, insanlığın unutulmuş anılarını gün ışığına çıkararak, köşeye sıkıştığı noktalardan çıkış yolları bulabilmesi için insanoğlunun ufkunu genişletmeyi ve modern zihinlere yerleşmiş yanılsamaları yıkmayi deniyor.Zeldin'e göre her kuşak, tıpkı kendisinden önceki sayısız kuşak gibi, dünyaya kendi çağının gözlüklerinden bakarak binlerce yıllık insanlık deneyimini boşa harcıyor. Kendi atalarının sınırlı ve kolay kolay değişmeyen hafızasını kullanmayı tercih ederken, geçmişin karanlığına gömülüp giden koca bir insanlık hafızasından yararlanma fırsatını kaçırıyor. Bu fırsatta yatan en değerli hazine, hayatın kendi çağımızın ışığıyla aydınlanmış görüntüsünün değişmez bir son durak değil, beklenmedik dönüşler yaparak ilerleyen insanlık tarihinin rastgele bir noktası olduğunu keşfetmek. Zeldin'in unutulmuşlar tarihi, insanların hayata ve kendilerine ezelden beri bugünkü gibi bakmadıklarını göstermekle kalmıyor, umudun tükenmeye yüz tuttuğu noktada insanlığın imdadına yetişen şeyin her zaman yeni bakış açıları, yeni düşünce biçimleri ve yeni yaklaşımlar olduğunu hatırlatıyor.Kayıp insanlık hafızasının içinde kolayca tarihe gömülen bu zikzaklı geçmiş, Zeldin'e göre, insanlığın gelişiminde her zamankinden daha umutsuz olmamızı gerektiren bir noktada durmadığımıza işaret ediyor.İnsanların tarih boyunca aşka, dostluğa, sekse, korkuya, mutluluğa, zamana ve yalnızlığa karşı pek çok farklı bakış açısı geliştirdiğini, iyimserlikle kötümserlik, merhametle acımasızlık, hoşgörüyle bağnazlık, diğerkamlıkla bencillik, merakla uyuşukluk arasında her zaman gidip geldiğini bilmek, çağın gözlüklerinden kurtularak yeni gözlükler edinme fırsatını hazırlıyor. İnsanoğlunun duygular dünyasında keşfe çıkmaya her zamankinden daha istekli olduğu bir çağda Zeldin, duygular tarihinin kuytularına ışık tutarak, insanlık hafızasını tazeliyor.Son iki yüz yılın etkileyici teknolojik patlamasına rağmen insanoğlu, özel hayat kulvarında pek çok bakımdan hala emekleme çağını sürüyor.Zeldin bize kıyamete doğru sürüklenmekte olmadığımızı, bildik insanlık mücadelesini sürdürdüğümüzü haber veriyor ve özel hayata yönelik yeni bakış açıları, insanlar arası ilişkilerde yeni bağlılıklar, amaç duygumuzu yeniden kazanmakta kullanabilecegimiz yeni yöntemler öneriyor.Kötümserliğe direnenler İnsanlığın Mahrem Tarihi'ni sevecekler.
Dünya üzerinde yaşayan bütün insanların 13.000 yıllık tarihi.
İnsanlık tarihi, devletler, savaşlar, keşifler, icatlar ve yeniliklerle doludur. İmparatorluklar kurulup yıkılırken, tarihin seyrini değiştiren, kıtaların kaderlerini belirleyen olaylar yaşandı. Ancak insanlık tarihi nasıl başladı ve nasıl şekillendi? Anadolu ve Orta Doğu coğrafyası tarihin akışında neden bu kadar önemli? Neden Avrasya'da atlar evcilleştirilebilirken Afrika'da zebralar evcilleştirilemedi? Neden Amerika kıtasının yerlileri Avrupa'yı istila etmedi de tersi oldu? Neden bazı toplumlar zenginken diğerleri fakir kaldı?
Tüfek, Mikrop ve Çelik, insanlık tarihinin en can alıcı ve önemli sorularını soran ve bilimsel kanıtlarla yanıtlayan muhteşem bir eser. Biyoloji, coğrafya, dilbilim ve tarih gibi birçok alandan yararlanarak yazılmış, "Batılı" koşullandırmalardan arınmış, geleceği gösteren bir tarih kitabı.
Dinlerin nasıl doğduğu, devletlerin nasıl kurulduğu, mikropların ve onlara bağlı hastalıkların nasıl oluştuğu, tarım ve hayvancılığın hayatımızdaki önemi, yazının neden icat edildiği, insanoğlunun teknolojiyi nasıl ve neden geliştirdiği, insanlık tarihinin temellerinin neler olduğu ayrıntılarıyla bu kitapta inceleniyor.
Ve tüm hikaye bundan 13.000 yıl önce Orta Doğu'da yaşayan bir insanın bir buğday tanesini toprağa ekmesiyle başlıyor.
Sapiens
Homo Deus
21. Yüzyıl İçin 21 Ders
Homo sapiens neden ekolojik bir seri katile dönüştü?
Para neden herkesin güvendiği tek şey?
Kadınlar üstün sosyal becerilere sahipken, neden çoğu toplum erkek egemen?
Güç elde etmekte böylesine yetenekli olan insanlar neden bu gücü mutluluğa dönüştürmekte başarısızlar?
Geleceğin dini bilim mi?
İnsanların miadı çoktan doldu mu?
100 bin yıl önce yeryüzünde en az altı farklı insan türü vardı. Günümüzdeyse sadece Homo Sapiens var. Diğerlerinin başına ne geldi ve bize ne olacak?
Çoğu çalışma insanlığın serüvenini ya tarihi ya da biyolojik bir yaklaşımla ele alır, ancak Harari 70 bin yıl önce gerçekleşen Bilişsel Devrim'le başlattığı bu kitabında gelenekleri yerle bir ediyor. İnsanların küresel ekosistemde oynadıkları rolden imparatorlukların yükselişine ve modern dünyaya kadar pek çok konuyu irdeleyen Sapiens, tarihle bilimi bir araya getirerek kabul görmüş anlatıları yeniden ele alıyor.
Harari ayrıca geleceğe bakmaya da zorluyor okuru. Yakın zamanda insanlar, dört milyar yıldır yaşama hükmeden doğal seçilim yasalarını esnetmeye başladılar. Artık sadece dünyayı değil, kendimizi ve diğer canlıları tasarlama becerisi de kazandık. Peki bu bizi nereye götürüyor, bizi neye dönüştürebilir?
30'dan fazla dile çevrilmiş bu kışkırtıcı çalışma özellikle Jared Diamond, James Gleick, Matt Ridley ve Robert Wright'ın eserlerine aşina okurlar için muhteşem bir kaynak
Tarih şaşırtıcı olaylar, güçlü liderler, entrikalar ve ilginç keşiflerle dolu binlerce yıllık bir maceradır. Buna rağmen tarih kitapları çoğunlukla tekdüze, sıkıcı ve eğlenceli olmaktan alabildiğine uzaktır. Dünya Tarihi 101 ise bütün bu sıkıcı detayları bir kenara bırakıyor ve sizi uygarlık tarihine doğru büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor.
Jül Sezar'dan Cengiz Han'a, Soğuk Savaş'tan küreselleşmeye, köleliğin başlangıcından akıl almaz büyüklükte imparatorluklara; diktatörlerin, dinlerin ve savaşların modern medeniyetlere etkisine dair merak ettiğiniz her şey Dünya Tarihi 101'de!
HURAFELERDEN GERÇEKLERE:
DOĞU'NUN GERİ KALIŞ TARİHİ.
"Müslümanların uygarlık liderliğini kaybetmeleri ve modernlikten geri durmaları son yüzyıllarda dünya tarihinin merkezindedir ve uluslararası çatışmalar ile diplomatik tartışmalarda her zaman en büyük etken olmuştur. Hata neredeydi?" David Landes, Harvard Üniversitesi
İslam dünyası, yüzyıllar boyunca hem askeri ve ekonomik anlamda hem de uygarlık sanatları ve bilim gibi alanlarda öncüydü. İnsanlığın en ön safında, oldukça kuvvetli bir biçimde yerini almıştı. Peki nasıl oldu da aynı yüzyıllar boyunca "barbarlığın" ve "dinsizliğin" karanlığına batan, öğrenilecek ve korkulacak hiçbir şey barındırmayan yer olarak gösterilen Hıristiyan Avrupa bir anda öne geçmişti? Her şey nasıl bu kadar çabuk değişmişti? Savaş meydanlarından ekonomik pazara, kamudan özel hayata kadar Batı hangi kuvvetleriyle zafer üstüne zafer kazanmıştı?
Otoriteler tarafından emsalsiz bir bilgi birikimi ve zarafetle yazıldığı belirtilen, içerdiği konularla oldukça kışkırtıcı ve ufuk açıcı bir eser olarak gösterilen elinizdeki bu kitap,
Bernard Lewis imzası taşıyor. Batı tarafından nasıl alt edildiğini, gölgede bırakıldığını ve tahakküm altına alındığını anlamaya çalışan İslam dünyasının acı dolu tepkisini inceliyor. Karmaşa içindeki bir kültürün hayranlık uyandırıcı portresini sunan Lewis, Ortadoğu'nun dikkatini nasıl Avrupa'nın silahlarına, sanayisine, ticaretine, yönetimine, diplomasisine, eğitimine ve kültürüne yönelttiğini gösteriyor. 18 ile 20. yüzyıllar arasında Batı ve Ortadoğu kültürleri arasındaki çarpıcı farklılıkları, Hıristiyanlık ve İslam, müzik ve sanat, kadınların konumu, laiklik ve sivil toplum, saat ve takvim üzerinden ortaya koyuyor.
Ortadoğu çalışmalarının duayeni olarak kabul edilen Bernard Lewis, Ortadoğu ile Avrupa arasındaki tarihi ilişkiye oldukça isabetli bir bakış açısı kazandıran çalışması "Hata Neredeydi?" ile Türk okuyucusunun karşısına tekrar çıkıyor. Bu yeni çeviri, her yönüyle soluk soluğa okunacak bir başvuru kitabı.
BİLGİ, MİZAH VE ZEKA TARİHLE BİRLEŞİYOR.Elinizdeki kitap size tarihin şifrelerini, El Dorado'nun yerini, Karındeşen Jack'in kim olduğunu ya da simya taşının hikmetini öğretmeyecek. Karşınıza pavyonlarda sürten altıncı Dalai Lama, genç kalmak için altın içen Diane de Poitiers, teslim ol çağrısına orta parmaklarını işaret ve yüzük parmaklarının arasına sokup sallamak suretiyle cevap veren Venedik garnizonu, erkek kılığına girip tüm Siena'yı elden geçiren çapkın travesti Caterina Vizzani, bir köşede hacetini gideren Evliya'nın üstüne düşüp onu "boklu gazi" yapan düşman da çıkmayacak.Bu, kahramanlarla hainlerin, tarihin akışını değiştiren vizyonerlerle fırsatları tepen basiretsiz liderlerinkitabı değil. Küçük Buzul Çağı, Fiyat ve Sanayi devrimleri, Aydınlanma, Atlantik Üçgeni, Büyük Kırılma, Hümanizma, muhayyel cemaatler, Protestan Etiği gibi birçok kavramınhavada uçuştuğu sayfalarımızda kopuşları değil, devamlılıkları göreceksiniz. Tarihi bir anda değiştiren olayların aslında semptomlarını kaplumbağa hızıyla gösteren süreçlerin birer sonucu olduğunu fark edeceksiniz.Herkesin hafife aldığı şu grotesk tarih kortejinin birbirinden ilginç kahramanlarının yaratacağı hafif bir tebessümden ve sıra dışı anekdotların verdiği şaşkınlıktan daha fazlasını hedefliyoruz: Okuyucunun geçmişini ve bugününü daha iyi kavrayıp geleceğini daha iyi planlamasını sağlamak ve ona entelektüel bir derinlik kazandırarak daha kaliteli bir yaşam sürmesine yardımcı olmak. Emrah Safa Gürkan'ın mizahla zekayı buluşturduğu Bunu Herkes Bilir, hangi yaşta olursa olsun kendini geliştirmek için öğrenmeye zaman ayıranların zevkle okuyacağı bir başucu eseri.
Bazen işleyişi itinayla düzenlenmiş resmi bir teşkilat çerçevesinde, bazen de fırsatçı ve dalavereci casuslar aracılığıyla, devletler ve ordular tarih boyunca istihbarat yapmıştır. Bu istihbarat teşkilat ve elemanlarının tek görevi haber toplamak ve bu haberi şifreleme ve gizlenmiş yazı gibi metotlarla zamanında ve güvenli bir şekilde aktarmak değildir; düşman hükümdar ve komutanlarını bir suikast ile ortadan kaldırmak, askeri hedeflere sabotaj yapmak ve düşman yönetiminden memnun olmayan "beşinci kol"ları kışkırtmak gibi "örtülü operasyon"lara da girişmektedirler.
İşte, Osmanlıca kaynakları Avrupa arşivlerindeki İtalyanca, İspanyolca, Fransızca, Portekizce, Almanca ve Latince binlerce belgeyle harmanlayan elinizdeki bu kitap, Osmanlıların Yeniçağ'daki istihbarat faaliyetlerini, rakipleri Habsburg ve Venediklilerle karşılaştırmalı bir şekilde ele almaktadır. Sultanın Casusları: 16. Yüzyılda İstihbarat, Sabotaj ve Rüşvet Ağları, cihanşümul bir imparatorluk olan Osmanlıların Avrupa ve Akdeniz'e yolladığı casusların sahadaki faaliyetlerinin yanı sıra, Osmanlı istihbaratının kurumsal yapısı, Osmanlı karşı istihbaratı (kontrespiyonaj), Osmanlı paşa ve elçilerinin haber alma kaynakları, istihbari bilginin siyasi fonksiyonu ve Osmanlı karar alma süreci gibi konuları titizlikle irdelemektedir.
İstihbarat, korsanlık, kölelik, ihtida, Osmanlı-Avrupa ilişkileri ve serhad çalışmaları gibi alanlarda araştırmalar yapan Doç. Dr. Emrah Safa Gürkan'ın bu eseri, yıllar süren arşiv çalışmasıyla bir araya getirilmiş tarihi örnekler eşliğinde istihbarat dünyasının gizemli sayfalarını aralıyor. Böylece, hem Osmanlı hem de istihbarat tarihi alanında çok önemli bir boşluğu dolduruyor.
"Osmanlı" adını verdiğimiz korsanlar hangi etnik kökenlerden gelmektedir? Bunlar fırsatçı yağmacılar mı, yoksa İslam'ın bayrağını taşıyan nusret-karin din savaşçıları mıdır? Mühtedi ve Hıristiyan denizciler Müslüman dünyaya ne kadar adapte olmuş; aileleri, vatanları ve reddettikleri inançlarını ne dereceye kadar arkalarında bırakabilmişlerdir? Gemilerde korsanlarımız ne yiyip içmekte, doğal ihtiyaçlarını nasıl karşılamakta ve denizin belirsizliklerine hangi ibadet ve ritüellerle karşı koymaktadır? Hastalıklarla nasıl mücadele edilmekte, hijyen ve disiplin nasıl sağlanmaktadır? Bir korsan akınında kullanılan askeri taktikler nelerdir? Gazilerimiz avlarını nasıl aldatmaktadır? Korsan akınlarına uygun gemi tipleri nelerdir? Bunlar ateşli silahların yaygınlaşmasından nasıl etkilenmiştir? Topoğrafik faktörler hangi limanları korsanlığa mahkum etmiştir? Elde edilen ganimetin korsan limanlarına katkısı ve Avrupa ekonomisine zararı ne boyuttadır? Bu ganimet nasıl elden çıkarılmakta ve paylaşılmaktadır? İnsanları korsanlığa iten sosyo-ekonomik etkenler nelerdir? Korsanlarımızın yavaş yavaş gelişmeye başlayan uluslararası hukuktaki yeri nedir? Korsanlık, ticaret ve kaçakçılık arasında nasıl bir ilişki vardır?
İşte daha önce sorulmayan tüm bu suallerin cevabı Osmanlıca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, İngilizce, Portekizce, Katalanca, Latince ve Almanca kaynakları harmanlayan Sultanın Korsanları: Osmanlı Akdenizi'nde Gaza, Yağma ve Esaret, 1500-1700'de. Yıllar süren arşiv çalışmasıyla bir araya getirilmiş İzlanda'dan Adriyatik'e, Korsika'dan Azorlar'a uzanan tarihi örnekler; okuyucuyu din değiştiren fırsatçı mühtedilerin, firar etmek için binbir yolu deneyen Cervantes gibi esirlerin, aynı gemide yoldaşlık yapan ve beraber yiyip içen Hıristiyan ve Müslümanların, sırtında kırbaç güneşin altında terleyen kürekçilerin, yeniçerilere fark ettirmeden korsan gemisini bir Hıristiyan limanına yanaştırıp özgürlüğüne kavuşan esir denizcilerin, Hıristiyan dünyasında bıraktığı ailesini ziyaret eden gazilerin, hakarete uğradığı, sevdiği kızı alamadığı ya da dolandırıldığı için intikam hırsıyla Mağrib'e gidip korsanları Hıristiyan kıyılarına getiren müntakim mürtedlerin, halkın veli mertebesine çıkardığı Hıristiyan doğumlu nev-müslimlerin dünyasına davet ediyor.
Harari, Homo Deus'ta çarpıcı öngörüleriyle yarınımızı ele alıyor. İnsanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu bilim, tarih ve felsefe ışığında incelediği bu çalışmasında, insanın bambaşka bir türe, Homo deus'a evrildiği bir gelecek kurguluyor.
Homo sapiens nasıl oldu da evrenin insan türünün etrafında döndüğünü iddia eden hümanist öğretiye inandı?
İnsanı inekler, tavuklar, şempanzeler ve bilgisayar programlarının tümünden ayıran yüksek zekası ve kudreti dışında herhangi bir alametifarikası var mı?
Tarih boyunca benzeri görülmemiş kazanımlar elde etmemize rağmen mutluluk seviyemizde neden kayda değer bir artış olmadı?
"Tüm bunları anlamak için tek yapmamız gereken geriye dönüp bakmak ve Homo sapiens'in aslında ne olduğunu, hümanizmin nasıl dünyaya hakim bir din haline geldiğini ve hümanizm rüyasını gerçekleştirmeye çalışmanın aslında neden insanlığın kendi sonunu getireceğini incelemektir. İşte bu kitabın temel meselesi budur."
YAŞAMININ TÜM YÖNLERİYLE BÜYÜK LİDER ATATÜRK.
"Tarihin akışını değiştiren, ona mührünü vuran veya büyük tehlikelere mani olan liderlere her memlekette rastlamak mümkün değildir. Atatürk dünya tarihinin nadiren gördüğü bir dehadır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, hiçbir mağlup milletin direniş göstermediği zamanda siviller ve askerlerle dünyaya meydan okumuştur."
İLBER ORTAYLI
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, evvela imparatorluğu dirilten nesil olan 1880'liler kuşağı, Balkan coğrafyası ve Mustafa Kemal'in aile kökeni ile başlıyor.
Akabinde Atatürk'ün askeri eğitimi, Manastır yılları, Milliyetçilikler Dönemi, İttihat ve Terakki, II. Abdülhamid, Enver Paşa, Ziya Gökalp, Trablusgarb, Balkan Savaşları ve Sofya yıllarıyla devam ediyor.
Ordumuzun İtilaf devletleriyle sekiz cephede mücadele ettiği Birinci Dünya Savaşı, kutlu zaferlerimiz Çanakkale ve Kutü'l Amare, Mondros, son padişah Sultan Vahideddin, bir milletin ve ülkenin ölüm fermanı olan Sevr.
Tüm detaylarıyla Milli Mücadele dönemi, 23 Nisan 1920 ve sonrasında muhalefete rağmen verilen Kurtuluş Savaşı, İnönü Muharebeleri, Lozan Konferansı, Büyük Taarruz ve Cumhuriyet'e giden yol.
Saltanat ve hilafet tartışmaları, Lozan, On İki Ada, mübadele, Osmanlı'dan kalan borçlar, Musul ve yakın tarihin en önemli meselesi olan inkılablar.
Son olarak kişisel özellikleriyle, dünyada, anılarda, hafızalarda kalan izleriyle Reis-i Cumhur Atatürk.
İlber Ortaylı bu ilk biyografisinde yaşamının tüm yönleriyle büyük lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatıyor. Türk tarihçiliğine hiç unutulmayacak ve sürekli başvurulacak bir rehber kitap daha kazandırıyor.
Hıristiyanlığın başlangıcından günümüze Ortadoğu'nun iki bin yıllık tarihini dünyaca ünlü tarihçi Bernard Lewis'in bilimsel bir yaklaşımla ve etkileyici bir dille anlattığı 'Ortadoğu' kitabı çıktı.
Üç büyük dinin ve pekçok uygarlığın doğum yeri olan Ortadoğu bölgesi tarih boyunca nice savaşlara, nice göçlere, nice gelişimlere, değişimlere şahit olmuş, ev sahipliği yapmıştır. Kimi zaman uygarlıkları birleştiren köprü görevini üstlenmiş kimi zamansa dinler arası büyük çatışmalara sahne olmuştur.
Müşterileriniz sizi sosyal medyada övüyor mu? Potansiyel müşterileri sadık müşterilere dönüştürmek için müşterilerinizin harika deneyimlerini paylaşın.
"Haber vereyim ki Atatürk ne yaptığını, nasıl yapacağını, kimlere ne yaptıracağını, kimleri nasıl ve nerede kullanacağını bilen pek hesaplı bir adamdı. Yapmış oldukları üzerinde istediğiniz tenkitlerde bulunabilirsiniz. Fakat kendi varmak istediğine ulaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, dostluklarının, yakınlıklarının, sözde sırdaşlıklarının üstünde bilhassa "kendi kendine vefalı" bir lider olduğu su götürmez bir gerçektir.
Falih Rıfkı Atay
Kurduğu Cumhuriyet'le adını tarihin şanlı sayfalarına yazdıran, Türk'ün ne olduğunu dünyaya gösteren, olağanüstü şartlarda ortaya çıkmış sıra dışı bir liderdi Atatürk. O işgal edilmemiş yeri, zaptedilmemiş toprağı kalmayan bir milletin küllerinden doğmasına önderlik etti.
Büyük başarılara imza atmış Atatürk hakkında birçok kitap ve makale yazıldı. Atatürk hakkındaki her şey etraflıca tartışıldı., hala tartışılıyor. Bu yazılanların birçoğu ancak Atatürk öldükten sonra yazıldığı için, onu tanıyanların ilk elden verdiği bilginin kıymet-i harbiyesi daha önemlidir.
Falih Rıfkı Altay 1923'den 1938'e kadar Atatürk'ün yanında bulunmuş, onun yaşadıklarını bizzat kendisinden dinlemiş ve hatta birçoğuna şahit olmuş devrin önemli gazetecilerindendir. Çankaya Atatürk'ü doğumundan okul yıllarına, savaştığı cephelerden yaptığı inkılaplarla, tartışma sofralarından insani yönlerine kadar her detayı anektodlara yer vererek anlatan muazzam bir çalışma. Her Türk vatandaşının mutlaka okuması gereken ve Türkiye'nin dönüşümünü anlamanıza yardımcı olan çarpıcı bir eser.
Yarım bin yıllık sömürgeci kapitalizmin anatomisi sayılabilecek bu çalışma, apaçık ortada durduğundan olsa gerek, çoğunlukla önemsemediğimiz doğa, para, emek, bakım, gıda, enerji ve yaşamın ucuzlatılmasıyla kapitalizmin insanlarla yaşam ağı arasındaki ilişkileri nasıl kontrol ettiğinin izini sürüyor.
İlk kapitalist ürün şekerin üretiminden kapitalist sınırların genişlemesine uzanan süreçte doğa - toplum, kadın - erkek ikiliğinin, sömürgeciliğin, ırkçılığın, yerli mücadelelerinin, savaşların, krizlerin, isyanların bu yedi ucuz şeyle ve birbirleriyle nasıl ilişkilendiğini irdeleyen, günümüzün krizlerini ele alan özgün bir neoliberal ekonomi eleştirisi Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi bugün bulunduğumuz yere nasıl geldiğimizin ve daha adil, sürdürülebilir bir medeniyet için nasıl ilerlememiz gerektiğinin ufuk açıcı bir anlatısı. Çoğu insan için gezegenin sonunu hayal etmek kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolay.
"Ucuzluk derken ne anlatmak istediğimize gelelim: Kapitalizmin krizlerini geçici olarak çözerek kapitalizmle yaşam ağı arasındaki ilişkileri yöneten bir dizi stratejidir. Ucuz, düşük maliyetle aynı şey olmasa da maliyetlerin düşmesinde etkilidir. Ucuz, çalışmanın herhangi bir biçimini insan ve hayvan, botanik ve jeolojik mümkün en asgari bedelle seferber eden bir strateji, bir uygulama, bir şiddettir. Kapitalizmin bu adlandırılmamış yaşam kurma ilişkilerini üretim ve tüketim döngülerine dönüştürdüğü ve bu ilişkilerin olabildiğince düşük fiyatlarla hayata geçtiği süreç hakkında konuşmak için ucuzu kullanıyoruz."
Tarih alanında dünyanın tartışmasız en büyük isimlerinden biri olan Halil İnalcık'ın, Osmanlı sosyal tarihi ve modern Türkiye'nin ortaya çıkışıyla ilgili çalışmaları bir arada.
Kitabın ilk bölümü, Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi ve toplumsal sisteminin temelini oluşturan toprak meselesi, çift-hane uygulaması ve tahrir meselesini irdeliyor. Sonrasında Osmanlı tebaası gayrimüslim milletlere dair arşiv vesikalarını, Rum Ortodoks Kilisesi'nin yetki alanını, Osmanlıların Sefarad Yahudilerine iskan hakkı vermesinin özel koşullarını, modern Avrupa'nın gelişmesinde Türk etkisini ve sultanın siyaset alanındaki diğer güç odaklarıyla iktidar mücadelesinin dönüşümünü ele alıyor.
Kitabın ikinci bölümü İmparatorluktan Cumhuriyete geçiş sürecine ışık tutuyor. Özellikle Avrupa ile Ortadoğu arasındaki Türkiye'nin stratejik konumu ve 1924'de Halifeliğin kaldırılması ve Atatürk inkılapları arasındaki ilişkiye dair incelemeleri, İnalcık'ın modern Türkiye Cumhuriyeti tarihi araştırmalarında da ne denli önemli bir yer teşkil ettiğini gösteriyor.
İmparatorluktan Cumhuriyete, hem meslekten tarihçiler hem de tarih meraklıları için bir başucu kaynağ
Ülkemizde Avrupa tarihi ne yazık ki iyi bilinen alanlardan değildir. Toplum olarak bir yandan çağdaşlaşmaya ya da başka bir deyişle Batılılaşmaya çalışırken diğer yandan Batı dünyasını kendimiz için hep bir öteki olarak görürüz. Bazı zamanlar imrenilen bazı zamanlar ise temkinli yaklaşılan bir kültürdür bizim için Avrupa.
Özgün ve keyifli bakış açılarıyla tarih alanında önemli çalışmalar yapmış olan Önder Kaya, bu kez Avrupa tarihini sürükleyici bir yaklaşımla ele alıyor. Yalnız Avrupa'nın değil dünya tarihinin en önemli imparatorluklarından Roma'nın kuruluşu ve biraz da tesadüflere bağlı olarak yükselişi, Holywood'un 300 Spartalı'sının gerçek ve çarpıcı hikayesi, Göksu'da boğulan Alman imparatoru, Venedik'in ihtişamı, Ortaçağ'da çocuklardan oluşan ordular, İslam medeniyetine hayran bir imparatorun isteksizce çıktığı Haçlı seferi, Habsburgların evlilik üzerine inşa ettikleri muazzam imparatorlukları, Barbaros ve Andrea Doria arasındaki büyük hesaplaşma, en kritik noktalarıyla İnebahtı Savaşı, II. Frederich ve Koca Ragıb Paşa arasındaki stratejik mücadele, Joseph olarak doğup Yusuf olarak ölen ünlü tarihçi Hammer'in hikayesi, II. Abdülhamid'in Çin'e gönderdiği Heyet-i Nasiha, Almanya'nın kuruluşu ve Hitler'in rahat bırakmadığı çingeneler, paranın Avrupa'daki sıfır atma geçmişi gibi birbirinden ilginç konulardan oluşan bu çalışma İlkçağ'dan 20. yüzyıla kadar Avrupa'nın çarpıcı bir fotoğrafını gözler önüne seriyor.
Avrupa Tarihi; farklı ve ilham verici tarih okumaları yapmak isteyen herkes için benzersiz bir kitap.
Haziran 1721/ Paris sosyetesi, kralı ve saraylıları bir kenara bırakıp yeni bir meraka düşmüştür: İİİ. Ahmetin XV. Louisye yolladığı elçi ve eşliğindeki heyetin iftar sofrası.Elçi Yirmisekiz Mehmet Çelebi ve heyeti, bu ilgiye yabancı değildir. Fransaya ayak bastıkları andan itibaren, halk onları seyretmek için geçtikleri yerlere akın etmektedir.Çelebi, Fransızların savaş meydanlarındaki izlenimler üzerinden yarattıkları Türk imgesini alt üst eder: Kültürü, yaşam tarzı, edebi bilgisi bu imgenin eksik kalan taraflarını bütünler.Ülkemizde Batı kültürüyle tanışmada öncü kabul edilen Çelebi, Avrupada Turquerienin yolunu açmış; bu akımla modadan mimariye, müzikten resme pek çok alanda Türk tarzı ürünler verilmiştir.18. yüzyılın kendine özgü ve duru dilinden Şevket Radonun yayına hazırladığı bu eser, Lale Devrinin kültür ve düşünce dünyasına ilk elden tanık olmamızı sağlıyor.Yirmisekiz Mehmet Çelebi (?1660ların sonu-1732) Edirnede doğdu. Asker olan babasının izinden giderek yeniçeri oldu ve ona lakabını kazandıran 28. Ortada idari görevler üstlendi. Başarıları sayesinde devletin üst düzey yönetiminde görevlere getirildi. Pasarofça Antlaşması müzakere heyetinde görevlendirildi. Burada Avrupalı diplomatlar üzerinde büyük bir etki yarattı. Bu sayede 1720-21de Pariste elçi olarak görev yaptı. Elçilik raporu olarak yazdığı bu metin, yazıldığından beri hem yerli hem yabancı pek çok çalışmaya konu olmuştur. Çelebi, Patrona Halil İsyanından sonra Kıbrıs valiliğine atanmış ve orada vefat etmiştir.
Çarpıcı yaşamlarıyla Roma imparatorları.
Türkiye'de ilk defa tamamı yayınlanacak olan Historia Augusta'nın ikinci cildi, daha önce olduğu gibi Samet Özgüler tarafından dilimize kazandırıldı. Bu cilt, MS 211 yılında tahta geçen Caracalla ile başlıyor ve 244 yılında büyük ihtimalle tahtta gözü olan bir diğer aday tarafından öldürülen 3. Gordianus ile son buluyor.
Roma imparatorları hakkındaki sayılı Latince kaynaktan biri olan Historia Augusta, askeri anarşinin gitgide daha çok hakim olduğu, imparatorluk topraklarının neredeyse tamamında yaşanan ve hissedilen büyük kriz ortamının ve dış saldırıların Roma'yı kötü bir sona sürüklediği döneme dair elimizdeki nadir kaynaklardan biri olması ve söz konusu imparatorların hayatlarına dair neredeyse tek kaynak olması sebebiyle tarihi önemini asırlardır muhafaza ediyor.
Okuyucular metin boyunca çoğu zaman diğer kaynaklarla karşılaştırma yapıp doğru olması en yüksek ihtimal bilgiye erişme şansına sahip olacakken öte yandan zaman zaman kendi mantıklarıyla kalacak ve olayları bu doğrultuda değerlendirecektir. Neredeyse bütün diğer Eski Çağ Tarihi kaynaklarında olan bu durumun biyografilerde daha da öne çıkması, belki de Historia Augusta'yı çok daha ilginç ve çekici kılan hususlardan biridir.
Bu ciltte okuyucular Antoninus Caracalla, Antoninus Geta, Opellius Macrinus, Antoninus Diadumenianus, Antoninus Elagabalus, Severus Alexander, 1. Maximinus, 2. Maximinus, 1. Gordianus, 2. Gordianus, 3. Gordianus, Maximus ve Balbinus gibi Roma imparatorları hakkında çarpıcı bilgiler öğrenebilecekler.
Roma İmparatorları, birbirinden çarpıcı yaşam öyküleriyle tarihi karakterlere ilgi duyan herkesin baş ucu eseri.
ROMA İMPARATORLARININ HAYAT HİKAYELERİ.Türkiye'de ilk defa tamamı yayınlanacak üç ciltlik serinin ilk kitabı olarak Samet Özgüler'in Latince aslından dilimize kazandırdığı "Historia Augusta", MS 117-284 yılları arasında hüküm süren Roma imparatorları hakkındaki sayılı Latince kaynaktan biridir. Kimliği belirsiz bir yazar tarafından 4. yüzyılın sonlarında yazılan eserin bu cildinde Hadrianus'tan Clodius Albinus'a kadar hüküm sürmüş Roma imparatorlarının biyografileri yer alır.Eser, Roma imparatorlarının sadece siyasi konularla ilgili yaptıklarını ya da savaşlarını değil; özel yaşamlarından fiziksel ve ruhsal özelliklerine, giydiklerinden yediklerine, okudukları kitaplardan hobilerine kadar birçok konuyu içerir. Roma imparatorlarına dair elimizde çok az kaynak olması nedeniyle de bu eserin kıymeti bir o kadar artmaktadır. Roma İmparatorluğu'nun ünlü imparatorlarının hüküm sürdüğü bir dönem olmasıyla da eşsiz bir çalışmadır.
Renkli, ilgi çekici, skandallarla dolu ve şok edici hayat öyküleri olan Roma imparatorlarına dair bilgilerimiz çoğu zaman kapsamlı sorgulamalara ve araştırmalara muhtaçtır. Çeviriye söz konusu olan meşru ve meşru olmayan on iki imparatora ait hayat öyküleri, yazarı ve verdiği bilgiler son derece muğlak ve şüpheli olan bir eserde ihtiva edilmektedir. Bu imparatorların doğrudan hayatlarına dair başka kaynağımız neredeyse hiç yoktur; diğer kaynaklar ya günümüze ulaşmamıştır ya da imparatorların hayatlarından ziyade dönemlerini anlatan tarih kitaplarıdır.
Bu ciltte okuyucular Hadrianus, Aelius, Antoninus Pius, Filozof Marcus Antoninus, Verus, Avidius Cassius, Commodus Antoninus, Helvius Pertinax, Didius Iulianus, Septimius Severus, Pescennius Niger, Clodius Albinus gibi Roma imparatorlarının hayatlarına dair çok önemli bilgiler öğrenebilecekler.
"Roma İmparatorları", özellikle Roma tarihine ilgi duyan herkesin keyifle, şaşkınlıkla ve hiç bitmeyen merak duygusuyla okuyacakları bir eser.
Bir bardak suda fırtına değil, isyanlar, ayaklanmalar, savaşlar kopuyor bu kitapta...
Dünya tarihine elinizdeki bir bardağın içindeki sıvıya eğilerek bakmak... Bir bardaktan geçen kare yelkenli keşif gemilerini, Afrika içlerinde avlanıp tekneleri ambarlarına doldurulmuş siyahları, köle tüccarlarını, laboratuvarlarına kapanmış simyacıları, ateş pahası çay yüksük büyüklüğündeki fincanlarda içen aristokratları, savaş meydanlarındaki kola albaylarını seyretmek...
Tom Standage bu kitapta bunu yapıyor. "Nasıl ki, arkeologlar kullanılan malzemeler temelinde tarihi taş çağı, bronz çağı, demir çağı vb dönemlere ayırıyorlarsa" diyor, "dünya tarihini farklı içkilerin egemen olduğu dönemlere ayırmak da mümkün." Ve ayırıyor da: bira çağı, şarap çağı, damıtık içkiler çağı, kahve çağı, çay çağı, kola çağı.
Elinizdeki bardağın -ya da kadehin- içindeki sıvı yukarıdakilerden hangisi olursa olsun bu kitabı okuduktan sonra ona bir daha eskisi gibi bakamayacaksınız.
Iulius Caesar'ı tarihin en önemli kişiliklerinden biri yapan özellikleri nelerdi? Onun adı yalnız Roma'da değil Almanya ve uzak Rusya'da bile neden "imparator" sözcüğüyle eş tutuldu? General olarak hangi vasıflara sahipti? Hatip, yazar, strateji ustası bir siyasetçi gibi birçok yeteneğini nasıl geliştirdi?
Hem bir kahraman hem de acımasız bir cani olan Iulius Caesar karmaşık bir kişilikti. Son derece cesur ve hırslıydı, şerefe ve gösterişe düşkündü. Uzun süredir eski ihtişamını yitiren soylu bir ailede dünyaya gelmekle birlikte, kurnazca hareket ederek kariyerinde ilerledi. İlk başta rahip olarak başladığı meslek yaşamında Roma'nın en önemli generali oldu. Rakipleriyle ittifaklar kurdu ve zamanı geldiğinde onlardan kurtuldu. Çoğu kez onun çevresinde toplanan Roma'nın sıradan halkının sözcülüğünü yaptı. Bununla birlikte fetihlerinden muazzam kazançlar elde etti ve bolluk içinde yaşadı. Tarihin en meşhur suikastlarından birinin sonucunda öldürüldü.
Caesar'ın çağdaşları arasında Marius, Sulla ve Pompeius gibi generaller; hatip ve hukukçu Cicero ile Marcus Antonius ve Octavius (daha sonra Caesar Augustus) gibi Roma'nın en meşhur kişilikleri vardır. Caesar'ın Mısır kraliçesi Kleopatra'yla yaşadığı dillere destan olan aşk bugün hala insanları büyülemeye devam etmektedir.
Philip Freeman, tüm şahsiyetiyle ve çelişkileriyle Caesar'ın yaşamını gözler önüne seriyor. Onun tüm kudretiyle Roma'ya nasıl egemen olduğunu ve Roma'nın kaderini nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Iulius Caesar, klasik dünyaya derin ilgisi olan okurlar kadar, Caesar'ı ve antik Roma'yı ilk kez keşfedecek yeni okurlar için de bir başucu kitabı.
**Kitap baskı sayısı çeşitlilik göstermektedir. NPR, Washington Post, Buzzfeed, People, Time, Amazon, Entertainment Weekly, Bustle ve Newsweek'e göre Yılın En İyi Kitabı
Goodreads okurlarına göre 2018'in En İyi Fantastik Kitabı
"Bu dikkat çekici öykü sizi, Kirke'nin yaptığı bir büyü gibi etkisi altına alacak."
- Mary Doria Russell, Serçe'nin yazarı
"Tek kelimeyle büyüleyici ve zarif anlatımıyla Ben, Kirke, kadın yaşamının sıradan ve de sıradışı bir hikayesi."
- Eimear McBride, Kız Natamam Bir Şeydir ' in yazarı
Ozanlar benden, -erkek- kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, babaevini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir olay olmazmış gibi.
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım.
Ben, Helios'un kızı, Aiaie Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.
Ben, Kirke'de Madeline Miller; Odysseus, İkaros, Minotauros, Prometheus ve Zeus gibi mitolojik karakterlerin binlerce yıldır anlatılagelen öyküsünü farklı bir bakış açısından sunmakla kalmayıp Olymposlu tanrıların dünyasını Homeros'un destansılığında aktarmayı başarıyor.
“Yeniçeriler kapıyı zorlarken” düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun
İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca
ulaşmak üzeredir: “Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir
masaldır.” Kendini saran dünyayı düşleyen bir haritacının, düşlerinden
devşirdiklerini döktüğü Puslu Kıtalar Atlası adlı kitap oğlunun eline
geçtiğinde onu kendisinin bile tahmin edemeyeceği maceralara sürükler,
oysa yaşayacakları elindeki kitaba çoktan yazılmıştır.
Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve “puslu kıtalar” üzerine bir
roman. Hulki Aktunç’un önsözüyle...
Zeytindağı, insanın kanını donduran tarihi bir süreci, “bir imparatorluğun çöküşünü” o zamana göre en duru Türkçe ile karşımıza getiriyor. Kitapta Mehmetçik’in Yemen’de, Aden’de, Kanal’da, Gazze’de, Arap çöllerinde nasıl kırıldığını, yenilgiden sonra bir vagon dolusu “mecidiye altınını” bile nasıl bıraktığımızı hayretler içerisinde okuyacaksınız.
Cemal Paşa’nın emir subayı olarak, o günlerde en yakınında olan Falih Rıfkı, Zeytindağı kitabıyla tarihimize bir ibret belgesi bırakırken, her biri bir destan olabilecek, askerlerin günlükleri ve âdeta kumar masasında kaybedilen Ahmetlerin, Mehmetlerin hikâyeleri tüylerinizi ürpertecek.
STÜRME DER ERNEUERUNG
Drei Jahre lang lebte Lily Karsten in Liverpool, wo sie fernab der Hamburger Gesellschaft ihre Tochter Hanna zur Welt brachte. Jeden Tag sehnte sie sich nach Jo.
Drei Jahre lang stürzte Jo Bolten sich aus Wut und Kummer in den Arbeitskampf. Und in den Alkohol. Er will sich rächen für das, was sein Boss ihm angetan hat – Ludwig Oolkert, der mächtigste Kaufmann Hamburgs, hat ihm das Liebste in seinem Leben genommen. Lily. Jetzt wird er Oolkert das Liebste nehmen: sein Geld.
Endlich kehrt die Reederstochter Lily an Henry von Cappelns Seite nach Hamburg zurück. Doch ihre Ehe ist wie ein Gefängnis. Die Karsten-Reederei droht immer mehr in Ludwig Oolkerts Kontrolle abzugleiten. In den Gängevierteln brodelt es, die Hafenarbeiter können ihr Elend nicht länger ertragen. Lilys alter Widerspruchsgeist ist nicht zu ersticken. Und obwohl sie nichts mehr fürchtet als ein Wiedersehen, hofft sie doch, dass Jo eines Tages seine Tochter kennenlernen wird …
Eine bewegte Zeit. Eine unmögliche Liebe. Eine bewegende Saga. Das Ende des großen Zweiteilers.
DAS LEUCHTEN EINER NEUEN WELT
Lily Karsten ist Tochter einer der erfolgreichsten Reederfamilien Hamburgs. Sie lebt in einer Villa an der Bellevue und träumt von der Schriftstellerei. Sie glaubt, dass sie ihren Verlobten Henry liebt.
An einem heißen Sommertag 1886 hält sie bei einer Schiffstaufe die Rede, als plötzlich eine Windbö ihren Hut in die Elbe weht. Ein Arbeiter soll ihn zurückholen – und gerät in einen grauenhaften Unfall.
Jo Bolten lebte als Kind im Elend des Altstädter Gängeviertels, jetzt arbeitet er im Hafen für Ludwig Oolkert, den mächtigsten Kaufmann der Stadt. Jo will bei den Karstens für seinen verletzten Freund um Hilfe bitten, aber er wird kaltherzig abgewiesen.
Lily will unbedingt helfen! Also nimmt Jo sie mit in seine Welt, in der der tägliche Kampf ums Überleben alles bestimmt. Mit eigenen Augen sieht Lily das Elend der Menschen und erkennt die Ungerechtigkeiten zwischen Männern und Frauen.
Bald kommen Lily und Jo sich näher. Doch eine Verbindung zwischen ihnen ist undenkbar. Und Jo hat ein Geheimnis, von dem Lily niemals erfahren darf ...
Tanrılar beni küçük yaşımda sürdüler yuvamdan, itiraz edemedim; çelimsiz,
beceriksiz, silik bir evlattım. Söyleyecek söz bulamadım, alt tarafı bir ölümlüydüm. Yalnız kalmanın, yenik düşmenin nasıl bir şey olduğunu bilirdim sadece. Sen böyle yenikken başkasının iyi talihinin nasıl diken gibi battığını da.
Lakin kader örgüm henüz sonlanmamıştı. Sürgünüm Aristos Achaion’un yanına, güzelliğinin güneşi dibinde diz çökmeye çıkmıştı. Mağlup olmuştum lakin böyle bir güzellik karşısında mağlup olmaktan kim utanır ki? Hikâyelerimizde o en iyimiz, en kahraman, en kuvvetlimiz olarak geçer. Hikâyelerimize göre bunun sebebi damarlarında akan ilahi kandır. Hikâyelerimiz yaşlılar tarafından ateş başlarında anlatılır, kahramanlardan bahseder ama kahramanlar yaşlanmaz hiç.
Hikâyelerimizde savaşı yiğit Akha’ların kazandığı anlatılır...
Hikâyelerimiz gerçeği söylemiyor. Savaşın kazananı olmaz. Çağlar geçer, üstümüzde takımyıldızlar dönüp durur, ayla güneş her zamanki yollarını bitkin takip eder ve biz, biz felakete uğramışlar, biz sevdiğinden ayrı düşmüşler aşkın içimizi titreten şarkısı kulağımızda, huzursuz yatarız düştüğümüz yerde.
Devlet Ana', Osmanlı Devleti kurulmadan önceki Anadolu'nun görünümünü ve Anadolu insanının özlemlerini anlatırken, onların güçlü, güvenli, adaletli bir devlete duyduğu ihtiyacı da açığa çıkarmaktadır. Kemal Tahir'in en önemli romanı olarak gösterilen 'Devlet Ana', onun düşünce yapısını da en iyi yansıtan eserlerinden biri sayılmaktadır. 1967'de yayımlanan roman, 1968 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazanmıştır. Kemal Tahir, Türk tarihi ve toplumu hakkındaki orijinal ve sağlam görüşlerinden hareket ettiği için hem 'mahalli ağızları', hem Türkçe'nin küçümsenmiş ve unutulmuş nesir dilini hem de yeni imkanlarını kaynaştırarak ve aşarak kullanabilmiştir. Eserlerindeki eşsiz dil ve üslup güzelliğinin kaynağı bu davranıştadır. Daha önceki romanlarında da görülen bu özellik 'Devlet Ana'da en yüce noktasına erişmiştir. Türkçe'nin unutulmuş olan dehası bütün boyutları, zenginliği ve haslığıyla ilk olarak Kemal Tahir'in eserlerinde kendini göstermektedir."
Tutku. Güzellik.
Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş.
Kahramanlarını, Yavuz Sultan Selim'i de Şah İsmail'i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren bir basamak yukarı çıkaran savaş.
Çaldıran... Şimdi Çaldıran ne 500 yıl geride ne 500 yıl ileride.
Savaş tasında büyücünün gördüğü neydi?
Kızılbaşlık! Sünnilik! İktidar hırsı.
Aşkın bir çökelti gibi dondurduğu zaman! Korku? Ya o?
Yazar biraz da korkuların üstüne gidendir.
Tarih ileriye doğru çözüldükçe ağacın kökleri de görülecektir.
Alevi de Sünni de bağlıdır o köke. Birdir o toprakta.
Gölgeler büyümüşse ışığı değil korkuyu yenmek gerekir.
Karanlık ve kör ışığın egemenliği boğmasın artık nesilleri.
Ve işte bir kez daha aşk!
Şiir kadar iktidar atında rüzgara ve ateşe doğru yol alan iki hükümdar.
Şah ve Sultan.
Dünya incisi zarif ve asil kadınlar. Yeminlerine bağlı erkekler.
Masal kadar gerçek. Büyüleyici olduğu kadar umut verici.
Şah&Sultan her cümlesi aşkla okunacak bir kitap.
İskender Pala'dan
- Homo sapiens neden ekolojik bir seri katile dönüştü?
- Para neden herkesin güvendiği tek şey?
- Kadınlar üstün sosyal becerilere sahipken, neden çoğu toplum erkek egemen?
- Güç elde etmekte böylesine yetenekli olan insanlar neden bu gücü mutluluğa dönüştürmekte başarısızlar?
- Geleceğin dini bilim mi?
- İnsanların miadı çoktan doldu mu?
100 bin yıl önce Yeryüzü'nde en az altı farklı insan türü vardı. Günümüzdeyse sadece Homo Sapiens var. Diğerlerinin başına ne geldi ve bize ne olacak?
Çoğu çalışma insanlığın serüvenini ya tarihi ya da biyolojik bir yaklaşımla ele alır, ancak Harari 70 bin yıl önce gerçekleşen Bilişsel Devrim'le başlattığı bu kitabında gelenekleri yerle bir ediyor. İnsanların küresel ekosistemde oynadıkları rolden imparatorlukların yükselişine ve modern dünyaya kadar pek çok konuyu irdeleyen Sapiens, tarihle bilimi bir araya getirerek kabul görmüş anlatıları yeniden ele alıyor.
Harari ayrıca geleceğe bakmaya da zorluyor okuru. Yakın zamanda insanlar, dört milyar yıldır yaşama hükmeden doğal seçilim yasalarını esnetmeye başladılar. Artık sadece dünyayı değil, kendimizi ve diğer canlıları tasarlama becerisi de kazandık. Peki bu bizi nereye götürüyor, bizi neye dönüştürebilir?
30'dan fazla dile çevrilmiş bu kışkırtıcı çalışma özellikle Jared Diamond, James Gleick, Matt Ridley ve Robert Wright'ın eserlerine aşina okurlar için muhteşem bir kaynak.
Yılların eskitemediği muhteşem kitap ALAMUT artık Koridor Yayıncılıkta. Hasan Sabbah'ın, Alamut Kalesinin, fedailerin ve cennet bahçelerinin hikayesi. Bir tarafta Hasan Sabbah'ın yeryüzü cennetiyle yeni tanışan güzel köleler, diğer tarafta onun en güvenilir savaşçıları olan fedailer. Sabbah'ın yarattığı cennetin içinde gözleri açıldığında hepsinin hayatı hiç umulmadık bir şekilde değişir. Hikaye 11. yüzyıl İranında, kendini peygamber ilan eden Hasan Sabbah'ın, seçilmiş bir grup insanı intihar suikastçısına dönüştürerek bölgede hakimiyet kurmak için çılgınca ve aynı zamanda zekice bir plan tasarladığı Alamut Kalesinde geçmektedir. Güzel kadınların, yemyeşil bahçelerin, şarap ve haşhaşın göz boyadığı sanal bir cennet yaratan Sabbah, genç savaşçılarını emirlerine uydukları takdirde bu cennete gidebileceklerine inandırır. Kendilerini onun yoluna adayan, ölmeyi de öldürmeyi de göze almış olan bu küçük orduyla hükümdar sınıfına gözdağı verebileceğini düşünür. Sabbah kendi deyimiyle insanların saflığını kullanıp dine adanmışlığı politik emellerine alet eder. Artık kapılar onun için ardına kadar açılmıştır.
Osmanlı'nın sırrı nedir" sorusunun cevabını arayan yazarın Osmanlı kuruluş döneminin dinamiklerini ve felsefesini bugünkü dille inşa ettiği romandır. Duvarları süsleyen "Ey Osmancık; beğsin. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlama bizde, katlanma sende; bundan böyle, yanılgı bize, hoş görmek sana; aciz bize, yardım sana; geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adalet sana; kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana. Ey Osmancık bundan böyle, bölmek bize, bütünlemek sana; üşengenlik bize, gayret sana; uyuşukluk bize, rahat bize, uyarmak şevklendirmek, gayretlendirmek sana" gibi sözler bu kitabın eseridir.
Ayşe Kulin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde, işgal altındaki İstanbul'da bir konakta yaşananları anlatıyor bu kez.
Son Maliye Nazırı ve ailesi aracılığıyla o dönemin resmini çizen Veda, çökmekte olan bir tarih ile yeni bir gelecek arayan Milliciler arasında sıkışan o dönem Osmanlı aydınının da öyküsünü dile getiriyor.
Ayşe Kulin'in her zamanki ustalıklı ve sürükleyici üslubu ile okurlarının elinden bırakamayacakları bir kitap bu.
Günümüz Türk edebiyatında neredeyse eşsiz olan, biyografik veriler ile roman tekniğini birleştirmekteki ustalığını bir kez daha sergileyen Kulin, bu kez bir İstanbul öyküsü bir imparatorluk tarihini birlikte ele alıyor.
İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbul'u, hatta tüm Osmanlı'yı çevreliyor. İstanbul, doğal tüm güzelliklerinin, mimari şaheserlerinin tarihi debdebesi ile beraber lalezarlara, lale yarışlarına, lale şiirlerine bezeniyor; lalelerin şehri, renklerin şehri, yaprakların şehri haline dönüşüyor.
İskender Pala, Katre-i Matem'de usta kalemiyle lalelere bezediği İstanbul'da kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahin'in macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor.
Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hal alan olaylar Lale Devrine nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal çalkantılarıyla birlikte çözülmeye başlıyor.
Kalemimi hokkaya bandırdığım şu anda -ki Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı canından; Sultan III. Ahmet'i de tahtından eden cehennemden nişan Eylül İhtilali'nin üzerinden henüz iki hafta geçti. Şahit olduğum olayları yazıp yazmamakta kararsız sayılırım. Bilemiyorum. Yazmak gerektiğini düşündüğüm şeyler bir bakıma devlete ait sırları ifşa etmek gibi bir ihanetin ağırlığını da vicdanıma yükleyecek. Öte yandan Şark'ın kutsal çiçeği laleye dair yorumlarda bulunacak ve belki şükufeciyan esnafını gücendirmiş de olacağım. Ama birisi çıkıp yiğit Şehzade Ahmet'i, aşağılık isyancıların yaptıklarını, cennete benzeyen İstanbul'u ve Sadabat'ın laleye kattığı zarafeti anlatmazsa bu dahi tarihe ve şehre haksızlık sayılır.
"Titanic'te Rubaiyat! Doğu'nun çiçeği Batı'nın Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!" Amin Maalouf, "Afrikalı Leo"dan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğu'ya, İran'a bakıyor. Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 1072 yılında, Hayyam'ın Semerkant'ında başlayan ve 1912'de Atlantik'te bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İran'ın tarihinin de okunuşunun öyküsü/tarihi.
1948 yılında on arkadaşıyla on gün boyunca, Polatlı'dan Dumlupınar'a kadar yayan yürüyen Turgut Özakman , Milli Mücadelenin romanını yazmaya o gün karar vermiş. Şu Çılgın Türkler 57 yıllık bir araştırmanın ürünüdür. Şu Çılgın Türkler , dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanıdır. Cumhuriyetimize karşı yapılan saldırıların en yoğun olduğu şu günlerde, cumhuriyetin kılık değiştire değiştire gelen emperyalizme rağmen nasıl kazanıldığının eşsiz öyküsü. Şu Çılgın Türkler İçin Okur Yorumları Kitapla ilgili yazılar: Cumhuriyet Tarihinin En Çok Okunan Kitabı: Şu Çılgın Türkler Mustafa Kemal'in Askerlik Yapmak İstemeyen Gençlere Yanıtı: "Asalaklar"
Tek Adam Cilt 1
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam,da, değişen bir dünyada çöken bir dinsel-geleneksel imparatorluktan ve Sevr'i imzalamış olan bir kalıntıdan, yepyeni bir ulusun, yepyeni bir devletin doğuşunu anlatıyor.
Tek Adam, sadece Türk Devrimi'ni değil, aynı zamanda, Mustafa Kemal Atatürk'ün kişiliğinde, bir devrimciyi de çok iyi çözümleyen ve okuyucuya aktaran bir başyapıt...
Emre Kongar
Tek Adam Cilt 2
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam,da, değişen bir dünyada çöken bir dinsel-geleneksel imparatorluktan ve Sevr'i imzalamış olan bir kalıntıdan, yepyeni bir ulusun, yepyeni bir devletin doğuşunu anlatıyor.
Tek Adam, sadece Türk Devrimi'ni değil, aynı zamanda, Mustafa Kemal Atatürk'ün kişiliğinde, bir devrimciyi de çok iyi çözümleyen ve okuyucuya aktaran bir başyapıt...
Emre Kongar
Tek Adam Cilt 3
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam,da, değişen bir dünyada çöken bir dinsel-geleneksel imparatorluktan ve Sevr'i imzalamış olan bir kalıntıdan, yepyeni bir ulusun, yepyeni bir devletin doğuşunu anlatıyor.
Tek Adam, sadece Türk Devrimi'ni değil, aynı zamanda, Mustafa Kemal Atatürk'ün kişiliğinde, bir devrimciyi de çok iyi çözümleyen ve okuyucuya aktaran bir başyapıt...
Bir sınır beyliğiyken dünyanın en güçlü devletine dönüşen Osmanlı İmparatorluğu'nun hikayesi... Merhum Halil İnalcık'ın uluslararası akademik çevrelerde tanınmasına vesile olan, birçok dile çevrilen ve alanında temel kaynak olarak kabul edilen dev eser...
Klasik Çağ tabirini tarih literatürüne kazandıran İnalcık bu eserinde Osmanlı İmparatorluğu'nun 1300-1600 yılları arasındaki siyasi gelişmelerini, devlet yönetimini, iktisadi örgütlenmelerini ele almakta, meseleye özellikle kurumlar üzerinden bakmaktadır.
Hala tartışılmakta olan Osmanlı tarihinin dönemlendirilmesi konusuyla başlayan kitabın ilk bölümünde Osmanlı Devleti'nin kökeni, sınır beyliğinden imparatorluğa geçiş serüveni, Fetret Dönemi ve ardından gelen toparlanışı, imparatorluğun iyice kuvvetlenerek bir dünya gücü oluşu ve gerileme meseleleri ele alınmaktadır. İkinci bölümde Osmanlı'nın özellikle devlet yönetimi analiz edilmekte; hanedanın doğuşu, tahta çıkış (cülus), devlet kavramı ve sınıf sistemi, hukuk, saray, merkezi yönetim, eyalet yönetimi ve İnalcık hocanın üzerinde en çok durduğu konu olan timar sistemi incelenmektedir.
Üçüncü bölümde Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ekonomik ve toplumsal yaşam üzerinde durulmakta ve uluslararası ticaret, Osmanlı kentleri, ulaşım ağı, kentli nüfus, lonca ve tüccarlar gibi konular anlatılmaktadır. Dördüncü bölümde imparatorluk halkının dini yaşamı, kültür ortamı, medreseler, ulema, ilmi çalışmalar, bağnazlık ve halk kültürü ile tarikatlar özetlenmektedir. Kitabın son bölümünde ise Osmanlı hanedanı soyacağı, Osmanlı tarihi kronolojisi, sözlük, ağırlıklar ve ölçüler gibi tarih tutkunlarının hem işlerini kolaylaştıracak hem de bundan sonraki okumalarını zenginleştirecek ekler yer almaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), Osmanlı tarihine ilgi duyan herkes için vazgeçilmez bir başyapıt.
Türkler. Esir düştüler, savaştılar, barıştılar. Uzak Asya'dan Akdeniz'e kadar uçsuz bucaksız bir coğrafyaya yayıldılar. Devletler kurdular, devletler yıktılar. Çin'e aman vermediler. Birçok farklı isimle anıldılar, farklı dinlere inandılar. Çok büyük bir medeniyet yarattılar. Başka medeniyetlerin yükselmesine katkıda bulundular. Hepsi de masmavi Gökyüzünün (Gök-Tanrı'nın) altında buluştular.
Türkler kimdir? Nereden gelirler? Hangi dinlere inanırlar? Tarihleri ne zaman başlar? Nasıl teşkilatlandılar? Ve en önemlisi nasıl bu kadar başarılı oldular?
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, bu kitabında yukarıdaki soruların ışığında Orta Asya'dan Avrupa'ya kadar yayılan Türklerin İslamiyet öncesi tarihlerini bütüncül bir şekilde okuyucuya sunuyor. Karmaşık gibi görünen bir tarihi yalın şekilde anlatan, örneği az rastlanır bir çalışma...
"Irmaklar arasındaki ülke" anlamına gelen Mezopotamya'da yaratılan kültür, doğduğu toprakların dışında özellikle Doğu Akdeniz, Suriye, Filistin, Arabistan Yarımadası, İran ve Anadolu'yu
etkilemiş ve bölge haklı olarak "uygarlığın beşiği" olarak nitelendirilmiştir. Mezopotamya uygarlığı, ilk kent devletleri, ilk krallıklar ve ilk imparatorlukların yanı sıra yerleşim merkezleriyle belirginleşen anıtsal mimarisi (kral mezarları, tapınaklar, zigguratlar), boyalı seramik ürünleri, yazı sistemleri, yasaları ve heykelciliğiyle de ayrıcalaşarak özgün bir kimlik ve üslup yaratmıştır. Bölgenin coğrafyası temelinde gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar ve elde edilen buluntular çağdaş uygarlığın Eski Mezopotamya'ya ne denli borçlu olduğunu çok açık biçimde sergiler. Arkeolog ve eskiçağ tarihçisi Doçent Kemalettin Köroğlu, bu bağlamda bilgi edinmek isteyen okuyucu ve öğrencilerin beklentilerini dikkate alarak; Sümer, Akkad, Babil, Hurri-Mitani ve Assur gibi parlak uygarlıkların tarihini kronolojik bir sırayla ele alıyor ve çalışmasını harita, çizim, desen ve fotoğraflarla destekleyerek derinleştiriyor.
Büyük bir indiriminiz mi var? Sizi ziyaret eden ünlü biri veya önemli farklı bir etkinlik mi var? Bunları mutlaka herkesin öğreneceği şekilde duyurun.
Müşterileriniz sizi sosyal medyada övüyor mu? Potansiyel müşterileri sadık müşterilere dönüştürmek için müşterilerinizin harika deneyimlerini paylaşın.
Bir tatil indirimi veya haftalık özel bir indirim mi sunuyorsunuz? Müşterilerinizi bu muhteşem fırsatla heyecanlandırmak için burada duyurun.
Yeni bir yer mi açtınız; mağazanızı yeniden mi tasarladınız veya yeni bir ürün ya da hizmet mi eklediniz? Bu haberi kendinize saklamayın; paylaşın, duymayan kalmasın.
Müşterilerin soruları varsa, bizim de yanıtlarınız var. En sık sorulan soruları ekleyin; böylece herkes kazançlı olsun.
kitaplıyorum.com
Telif Hakkı © 2021 kitaplıyorum.com - Tüm Hakları Saklıdır.
GoDaddy Destekli
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.
Hoş Geldiniz! Denemeye Değer!