Kitapları bütün dünyada 140 milyondan fazla satan ve birçok dile çevrilen Debbie Macomber, yürek ısıtan romanlarıyla şimdi de Türkiye'de...
"Artık o eski tasasız kız değilim. Yaşadığım her günün değerini biliyorum. Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim... Hiçbir şeyi, özellikle de hayatı hafife almaz oldum. Artık hiçbir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların karşılıklarının olduğunu öğrendim...
" Hayatın içinden dört güçlü kadın...
Küçük mucizeler, büyük umutlar Ve dostluğun iyileştirici gücüne dair sımsıcak bir hikâye...
Bu kitapta mutlaka kendinizden bir şeyler bulacaksınız!
"Hayatları birbiriyle kesişen dört kadın aracılığıyla insan ilişkilerine içten bir bakış."
-Midwest Book Review-
"Macomber müthiş bir öykücü… Çizdiği karakterler son derece derin ve gerçekçi."
-Publishers Weekly-
"Debbie Macomber yüreğiyle yazıyor."
-Library Journal-
Kitapları bütün dünyada 140 milyondan fazla satan ve birçok dile çevrilen Debbie Macomber, yürek ısıtan romanı Küçük Mucizeler Dükkânından sonra yepyeni bir sayfa açıyor.
Geçmişte yaşadıklarım bana şunu öğretti: Hepimiz bu dünyaya, hayatımızı en iyi şekilde yaşamak için geliyoruz ve inanın bana, hayat saklanarak, umutsuzluklarla, pişmanlıklarla harcanamayacak kadar kısa. Dertler ve sıkıntılarla boğuşurken her gün, bir öncekinin aynısı gibi görünmeye başlıyor. Oysaki her yeni gün kendi mucizelerini de beraberinde getiriyor. Hem de en beklenmedik anlarda...
Doğduğumuz andan itibaren hepimize birer yumak iplik veriliyor; bundan mutluluğun desenlerini örmek ise bizim elimizde…
Bu kitapla keyifli bir mola verip, hayatın karmaşasından uzaklaşacaksınız...
(Tanıtım Bülteninden) mucizeler dükkanı
Bahçemde Yeşeren Umutlar
Nefes aldığımız sürece, hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız...
Aradan uzun yıllar geçmişti. Bu süre içinde yaralarım iyileşmiş, mutlu bir evliliğim ve iki çocuğum olmuştu. Tüm bunlara bakıldığında her şey yolunda gibi görünüyordu ama iç dünyamda hissettiklerim bambaşkaydı
Eksik kalan bir şeyler, geçmişime dair cevaplanması gereken sorular vardı. Gidilmemiş yollara, gerçekleşmemiş hayallere duyduğum merak sürekli aklımı kurcalıyor, zamanı geri almak ve yarım kalan anıların kapılarını aralamak istiyordum.
Yaşadığımız dünyanın iyi-kötü, acı-tatlı ne çok sürprizle dolu olduğunu anlatan, şaşırtıcı olduğu kadar etkileyici bir roman. Debbie Macomber, Küçük Mucizeler Dükkânı ve Bir Yumak Mutluluk tan sonra yeni kitabı Bahçemde Yeşeren Umutlar ile seriye bambaşka bir lezzet katıyor.
İsteyince, her sorunun bir çözümü olduğunu anlıyor insan… Aşkın ve arkadaşlıkların filizlenerek çoğaldığı, zamanla sımsıcak ilişkilere dönüştüğü bir sokak hayal edin. Her iki yanında kapısını çalabileceğiniz, bir bardak çay eşliğinde sevdiklerinizle sohbet edebileceğiniz, içinizi ısıtan dükkânların dizili olduğunu düşünün. Aydınlığa açılan umut dolu bir dünyaya girmenin, hüzün ve mutluluğun bir arada sunulduğu, doyumsuz yaşam öykülerine tanıklık etmenin vakti gelmiş demektir.
Debbie Macomber, Mucizeler Dükkânına Dönüş adlı romanıyla iyi-kötü her yaşanmışlığın bir tecrübe olarak bizlere geri döndüğünü bir kez daha kanıtlıyor.
Maia D’Aplièse and her five sisters gather together at their childhood home – a fabulous, secluded castle situated on the shores of Lake Geneva – having been told that their beloved adoptive father, the elusive billionaire they call Pa Salt, has died.
Each of them is handed a tantalising clue to their true heritage – a clue which takes Maia across the world to a crumbling mansion in Rio de Janeiro in Brazil . . .
Eighty years earlier, in the Belle Époque of Rio, 1927, Izabela Bonifacio’s father has aspirations for his daughter to marry into aristocracy. But Izabela longs for adventure, and convinces him to allow her to accompany the family of a renowned architect on a trip to Paris. In the heady, vibrant streets of Montparnasse, she meets ambitious young sculptor Laurent Brouilly, and knows at once that her life will never be the same again
Following the bestselling The Seven Sisters, The Storm Sister is the second book in Lucinda Riley's spellbinding series based loosely on the mythology surrounding the famous star constellation.
Ally D'Aplièse is about to compete in one of the world's most perilous yacht races, when she hears the news of her adoptive father's sudden, mysterious death. Rushing back to meet her five sisters at their family home, she discovers that her father – an elusive billionaire affectionately known to his daughters as Pa Salt – has left each of them a tantalizing clue to their true heritage.
Ally has also recently embarked on a deeply passionate love affair that will change her destiny forever. But with her life now turned upside down, Ally decides to leave the open seas and follow the trail that her father left her, which leads her to the icy beauty of Norway . . .
There, Ally begins to discover her roots – and how her story is inextricably bound to that of a young unknown singer, Anna Landvik, who lived there over a hundred years before, and sang in the first performance of Grieg's iconic music set to Ibsen's play 'Peer Gynt'. As Ally learns more about Anna, she also begins to question who her father, Pa Salt, really was. And why is the seventh sister missing?
Following on from the bestselling The Seven Sisters and The Storm Sister, The Shadow Sister is the third book in Lucinda Riley's spellbinding series, loosely based on the mythology of the Seven Sisters star cluster.
Star D'Aplièse is at a crossroads in her life after the sudden death of her beloved father – the elusive billionaire, named Pa Salt by his six daughters, all adopted by him from the four corners of the world. He has left each of them a clue to their true heritage, but Star – the most enigmatic of the sisters – is hesitant to step out of the safety of the close relationship she shares with her sister CeCe. In desperation, she decides to follow the first clue she has been left, which leads her to an antiquarian bookshop in London, and the start of a whole new world . . .
A hundred years earlier, headstrong and independent Flora MacNichol vows she will never marry. She is happy and secure in her home in the Lake District, living close to her idol, Beatrix Potter, when machinations outside of her control lead her to London, and the home of one of Edwardian society's most notorious players, Alice Keppel. Flora is pulled between passionate love and duty to her family, but finds herself a pawn in a game – the rules of which are only known to others, until a meeting with a mysterious gentleman unveils the answers that Flora has been searching for her whole life . . .
As Star learns more of Flora's incredible journey, she too goes on a voyage of discovery, finally stepping out of the shadow of her sister and opening herself up to the possibility of love.
Çok satan Yedi Kızkardeş serisinin yazarından Lucinda Riley'nin Pencerenin Arkasındaki Işık, nefes kesen ve yoğun bir aşk, savaş ve hepsinden öte affetme hikayesidir.
Şimdiki zaman: Emilie de la Martiniéres her zaman aristokrat geçmişine karşı savaştı, ancak göz alıcı, uzak annesinin ölümünden sonra kendini dünyada yalnız ve Fransa'nın güneyindeki büyük çocukluk evinin tek varisi olarak bulur. Eski bir şiir defteri onu, trajik aşk ilişkisiyle aile tarihinin akışını değiştiren gizemli ve güzel Sophia'yı aramaya götürür. Emilie hikayeyi çözerken, o da şatonun kendi zor geçmişine dair ipuçları sağlayabileceğini ve sonunda geleceğin kilidini açabileceğini fark ederek kendi keşif yolculuğuna çıkar.
Geçmiş: Londra 1943. Genç bir büro memuru olan Constance Carruthers, KİT'e alınır ve çatışmanın doruk noktasında işgal altındaki Paris'e gelir. Fransa'daki ilk saatlerinde temasından ayrılan, kendini ölümcül bir sırlar ve yalanlar oyununa kapılmış zengin bir ailenin kalbine düşer. Kimliğini, anavatanına ve sevgili kocasına olan tüm bağlarını teslim etmek zorunda kalan Constance, kendisini, yansımaları gelecek nesilleri etkileyecek olan karmaşık bir aldatma ağının içinde bulur.
Nothing sings as sweetly as love, or burns quite like betrayal
Rosanna Menici is just a girl when she meets Roberto Rossini, the man who will change her life. In the years to come, their destinies are bound together by their extraordinary talents as opera singers and by their enduring but obsessive love for each other - a love that will ultimately affect the lives of all those closest to them. For, as Rosanna slowly discovers, their unison is haunted by irreversible events from the past . . .
Rosanna's journey takes her from humble beginnings in the back streets of Naples to the glittering stages of the world's most prestigious opera houses. Set against a memorable backdrop of Lucinda Riley's trademark evocative locations, The Italian Girl unfolds into a poignant and unforgettable tale of love, betrayal and self-discovery.
*First published as Aria under the name Lucinda Edmonds, now extensively rewritten*
The Angel Tree by Lucinda Riley is a compelling mystery of family secrets and forgotten pasts from the author of The Seven Sisters.
Thirty years have passed since Greta left Marchmont Hall, a grand and beautiful house nestled in the hills of rural Monmouthshire. But when she returns to the Hall for Christmas, at the invitation of her old friend David Marchmont, she has no recollection of her past association with it – the result of a tragic accident that has blanked out more than two decades of her life. Then, during a walk through the wintry landscape, she stumbles across a grave in the woods, and the weathered inscription on the headstone tells her that a little boy is buried here . . .
The poignant discovery strikes a chord in Greta's mind and soon ignites a quest to rediscover her lost memories. With David's help, she begins to piece together the fragments of not only her own story, but that of her daughter, Cheska, who was the tragic victim of circumstances beyond her control. And, most definitely, not the angel she appeared to be . . .
*First published as Not Quite an Angel under the name Lucinda Edmonds, now extensively rewritten*
From the Sunday Times No.1 bestselling author comes the latest instalment in the epic multimillion-selling series, The Seven Sisters.
The story of Merope, the missing sister, is waiting to be told . . .
Julia Forrester has many happy memories of a childhood spent at Wharton Park, playing amongst the exotic flowers her grandad cared for.
Now, recovering from a family tragedy, she once more seeks comfort at Wharton Park, newly inherited by the charismatic Kit Crawford, with a sad story of his own.
But when an old diary is found during renovation work, the pair turn to Julia's grandmother to hear the truth about the love affair that turned Wharton Park's fortunes sour . . .
And so Julia is plunged back in time, to the world of Olivia and Harry Crawford, a young couple torn apart by the Second World War - and whose fragile marriage is destined to affect the happiness of generations to come, including Julia's own.
Full of her trademark mix of unforgettable characters and heart-breaking secrets, The Butterfly Room is a spellbinding, multi-generational story from Sunday Times bestseller Lucinda Riley.
Posy Montague is approaching her seventieth birthday. Still living in her beautiful family home, Admiral House, set in the glorious Suffolk countryside where she spent her own idyllic childhood catching butterflies with her beloved father, and raised her own children, Posy knows she must make an agonizing decision. Despite the memories the house holds, and the exquisite garden she has spent twenty-five years creating, the house is crumbling around her, and Posy knows the time has come to sell it.
Then a face appears from the past – Freddie, her first love, who abandoned her and left her heartbroken fifty years ago. Already struggling to cope with her son Sam’s inept business dealings, and the sudden reappearance of her younger son Nick after ten years in Australia, Posy is reluctant to trust in Freddie’s renewed affection. And unbeknown to Posy, Freddie – and Admiral House – have a devastating secret to reveal . . .
Star D'Aplièse is at a crossroads in her life after the sudden death of her beloved father--the elusive billionaire, affectionately called Pa Salt by his six daughters, all adopted from across the four corners of the world. He has left each of them a clue to their true heritage, and Star's clue leads her to an antiquarian bookshop in London, and the start of a new journey.
A hundred years earlier, headstrong and independent Flora MacNichol vows she will never marry. She is happy in her home in England's picturesque Lake District--just a stone's throw away from her childhood idol, Beatrix Potter. But when circumstances carry her to London, and into the home of one of Edwardian England's most notorious society hostesses, Alice Keppel, she finds herself a pawn in a larger game; forced to choose between passionate love and duty to her family. That is, until a meeting with a mysterious gentleman reveals answers Flora has been searching for...
Star's voyage of discovery takes her deep into Flora's remarkable story, and into her own past. But the more she uncovers, the more Star begins to question herself, and her place in the world.
Ideal for fans of Downton Abbey and the historical fiction of Kate Morton and Kristin Hannah, The Shadow Sister is the "perfect curl-up-in-an-armchair read" (Daily Mail) for anyone who wants to travel through the lush English countryside and explore the lives and loves of the British aristocracy.
A lifelong passion. An endless search.
Spanning four generations, The Midnight Rose by Lucinda Riley sweeps from the glittering palaces of the great maharajas of India to the majestic stately homes of England, following the extraordinary life of a girl, Anahita Chavan, from 1911 to the present day . . .
In the heyday of the British Raj, eleven-year-old Anahita, from a noble but impoverished family, forms a lifelong friendship with the headstrong Princess Indira, the privileged daughter of rich Indian royalty. Becoming the princess's official companion, Anahita accompanies her friend to England just before the outbreak of the Great War. There, she meets the young Donald Astbury - reluctant heir to the magnificent, remote Astbury Estate - and his scheming mother.
Eighty years later, Rebecca Bradley, a young American film star, has the world at her feet. But when her turbulent relationship with her equally famous boyfriend takes an unexpected turn, she's relieved that her latest role, playing a 1920s debutante, will take her away from the glare of publicity to the wilds of Dartmoor in England. Shortly after filming begins at the now-crumbling Astbury Hall, Ari Malik, Anahita's great-grandson, arrives unexpectedly, on a quest for his family's past. What he and Rebecca discover begins to unravel the dark secrets that haunt the Astbury dynasty . . .
A magical house. A momentous summer.
It has been twenty-four years since a young Helena spent a magical holiday in Cyprus, where she fell in love for the first time. When the now crumbling house, 'Pandora', is left to her by her godfather, she returns to spend the summer there with her family.
Yet, as soon as Helena arrives at Pandora, she knows that its idyllic beauty masks a web of secrets that she has kept from William, her husband, and Alex, her son. At the difficult age of thirteen, Alex is torn between protecting his beloved mother, and growing up. And equally, desperate to learn the truth about his real father...
When, by chance, Helena meets her childhood sweetheart, a chain of events is set in motion that threatens to make her past and present collide. Both Helena and Alex know that life will never be the same, once Pandora's secrets have been revealed . . .
The number one international bestseller
Tiggy D'Aplièse spends her days reveling in the raw beauty of the Scottish Highlands, where she works at a deer sanctuary. But when the sanctuary is forced to close, she must take a job as a wildlife consultant on the vast and isolated estate of the elusive and troubled Charlie Kinnaird. She has no idea that the move will not only irrevocably alter her future, but also bring her face-to-face with her past.
At the estate, she meets Chilly, an elderly Romani man who fled from Spain seventy years before. He tells her that not only does she possess a sixth sense passed down from her ancestors, but it was foretold long ago that he would be the one to send her back home.
Back in 1912, in the poor Romani community outside the city walls of Granada, Lucía Amaya-Albaycin is born. Her mother is devastated when Lucía is whisked away by her ambitious father at the tender age of ten to dance in the flamenco bars of Barcelona. And while Lucía perfects her passionate performances--eventually becoming the greatest flamenco dancer of her generation--tensions in Spain boil over into civil war, forcing Lucía and her troupe of dancers to flee for their lives. As they travel in search of a safe haven, Lucía's long-held dream of going to New York may be in grasp. But to pursue it, she must choose between her love for her career and the man she adores.
Featuring Lucinda Riley's "addictive storytelling with a moving, emotional heart" (Dinah Jefferies), The Moon Sister follows these two women on their journey to discover their true futures--but at the risk of potentially losing the men they had hoped to build futures with.
Stella Thorne and Dan Rosinski meet by chance and fall in love by accident. Theirs is a reluctant, unstoppable affair in which all the odds are stacked against them: she is newly married, and he is an American bomber pilot whose chance of survival is just one in five. ... He promised to love her forever Seventy years later Dan makes one final attempt to find the girl he has never forgotten, and sends a letter to the house where they shared a brief yet perfect happiness. But Stella has gone, and the letter is opened by Jess, a young girl hiding from problems of her own. And as Jess reads Dan's words, she is captivated by the story of a love affair that burned so bright and dimmed too soon. Can she help Dan find Stella before it is too late? Now forever is finally running out
Bırakalım da hikaye kendini anlatsın.
Anne Gallagher, yıllarca İrlanda'ya dair hikayeler dinlemiş ancak o masalsı ülkeye adımını bile atmamıştı. Büyükbabasının ölmeden hemen önce ona aile tarihi hakkında anlattıkları, artık köklerine kavuşma zamanının yaklaştığına işaretti. Fakat asıl çağrı başka bir yüzyıldan gelmekteydi.
1921'de savaşın eşiğindeki İrlanda, neler yaşanacağını çok iyi bilen biri için bile tekin bir yer sayılmazdı. Kendini birden hem çok tanıdık hem de bir o kadar yabancı insanlar arasında bulan Anne, içine düştüğü zamanda yolunu bulmak zorundaydı.
Çünkü bu düğümü çözebilecek tek kişi, henüz yaşamamış olandı
Sen ve Ben Dünyaya Karşı Biz Bonnie Rae Shelby, milyonların sevgilisi bir süperstardı. Akıl almayacak kadar zengin, melekler kadar güzeldi. Ve yüzündeki mutluluk maskesinden sıkılan Bonnie'nin tek istediği ölmekti. Finn Clyde ise hiç kimseydi. Paramparça ruhunu, dehası ve alaycılığıyla saklamaya çalışsa da bu hayatta elinde sadece onu karanlık geleceğine bir adım daha yaklaştıracak umutsuz bir yolculuk vardı. Bir anlık şefkatle hayatlarını baştan yaratacak bu ikiliyi önemli bir seçim bekliyordu: Arkanı dönüp kendini kurtar ya da sahip olduğun her şeyi riske at. Geçmişini ardında bırakamayan adam ve geleceğiyle yüzleşemeyen kadın için geri sayım daha onlar tanışmadan başlamıştı. Adaşlarının kaderini yaşamaktan kaçabilirler miydi yoksa tarih tekerrürden mi ibaretti? "Romantizm, aksiyon ve unutulmaz diyaloglarla bezeli bu hikayeye aşık olacaksınız." -Colleen Hoover "Duygularınızı altüst edecek bir aşk hikayesi. Elinizden bırakamayacaksınız." -Tammara Webber ''Heyecan verici bir romans, insanın hayatını değiştiren bir macera. Kusursuzca örülmüş bu hikaye aklınızdan çıkmayacak denli dokunaklı ve Amy Harmon'ın en özgün eserlerinden biri." -Vilma Gonzalez
Bu aşk benim sonum olacak
Reed Royal zengindi, yakışıklıydı, güçlüydü. Okuldaki her kız onunla olmaya can atıyor, her erkek onun yerine geçmek istiyordu. Ancak Reed ailesi dışında kimseyi önemsemezdi. Ta ki hayatına Ella Harper girene kadar.
Babasından ve onun yeni oyuncağından intikam almak isterken kendini bambaşka bir çıkmazda bulmuştu. Artık tek arzusu Ella'nın güvende ve yanında olmasıyken, yaptığı bir hatayla her şey elinden kayıp gitmişti. Herkes Royalların zehirli olduğunu söylüyordu ve belki de haklılardı.
Etrafı sırlar, düşmanlar ve ihanetle sarılmışken, Reed gerçek bir Royal olduğunu kanıtlamak ve ailesini korumak zorundaydı.
Sevgiyle, her şey mümkündür.
Kanla bağlandı.
Arzuyla baştan çıkarıldı.
Kaderle serbest bırakıldı.
#1 New York Times | #1 USA Today | #1 Publishers Weekly
#1 Los Angeles Times | #1 Goodreads Fantastik
"Toprak ve Kan Hanesi oyunun kurallarını değiştiriyor!
Mutlaka okumalısınız. Sarah J. Maas bu romanıyla standartları yeniden yarattı. "
−J. R. Ward
"Heyecan verici bir ilk kitap. Maas'ın keskin bir mizahı ile şölene dönüşen sınırsız hayal gücü ve yakıp kavuran bir romantizm. "
−Publishers Weekly
Bryce'ın yaşamı kusursuzdu, bütün gün çalışır, gece de partilerdi, ta ki bir iblis en yakın arkadaşını öldürene kadar. Suçlu parmaklıklar ardında olmasına rağmen cinayetler devam edince Bryce kendini büyük bir soruşturmanın merkezinde buldu.
Sorular aksiyonla, gerilimle birlikte sanatla, aşkla ve sırlarla yoğurulduğunda cevaplara hangi yoldan gidilir dersiniz? Peki, cevaplara giden yol uçuruma çıkıyorsa siz olsanız ne karar verirsiniz?
Alyssa Clark, New York'un önde gelen saygın ressamlarından bir tanesiydi. Güzeldi, iyi bir işe, üne, paraya, dostlara sahipti. Gıpta edilecek bir hayatı vardı. Ancak görünenin ardında olanı kimse bilmiyordu.
On beş yaşındayken babası gözlerinin önünde öldürüldüğünde Alyssa kendine bir söz vermiştir. Babasını ondan alan adamı bulacaktır. Fakat bunu yapmaya kendini hazır hissettiğinde, karşısına hiç olmaması gereken bir zamanda, hiç olmaması gerekecek kadar karizmatik bir adam çıkar; James Bennet.
Alyssa için artık intikamı kadar çok istediği bir şey daha vardır, aşkı. James'in karanlık ama bir o kadar kavurucu havası onu kendine hapsetmiştir. Ama Alyssa'ya aşık olan bir diğer adam bu ilişkiye izin vermemeye kararlıdır. İntikam yemini, aşkı, arkadaşı, mesleği ve kendi doğruları arasında kalan Alyssa'nın yapacağı seçimler ve öğrenecekleri onu farklı sonuçlara sürüklemek üzeredir. Açılan her kapıyla birlikte yeni sırlar ortaya çıkarken, kapanan kapılar onu planlanmayan yollara iter. Alyssa hangi yolun sonunun uçurum olduğunu artık görememektedir.
Yaşayacaklarının yaşadıklarının yanında bir hiç olduğunu bilmediği bu yolda artık onun için geri dönüş yoktur.
Uçuruma çıkan bir yolda kaç kişi gözleri kapalı koşmaya gönüllü olur ki?
Royal Ailesi seni mahvedecek.
Ella Harper ne olursa olsun hayatta kalmayı başarırdı. Tüm hayatını annesinin peşinde oradan oraya sürüklenerek ve bir gün bu çamurun içinden çıkacağını umarak geçirmişti. Annesinin ani ölümüyle ise artık yapayalnızdı. Ta ki Callum Royal birden ortaya çıkana kadar.
Ella'yı özel okullar, malikaneler ve ondan nefret eden beş erkek kardeş bekliyordu. Hepsi birbirinden çekici ve zalim olsa da, ondan kurtulmak için her şeyi yapabilecek olan Reed Royal'la boy ölçüşemezlerdi. Ella'nın oraya ait olmadığını düşünen Reed belki de haksız sayılmazdı.
Zenginlik, ölçüsüzlük, aldatma ve her kapının ardında başka bir günahla, Ella Royal Malikanesi'nde tutunmak istiyorsa önce kendi yolunu bulmak zorundaydı.
Gök ne kadar karanlıksa yıldızlar da o kadar parlar…
Savaşın eşiğindeki topraklarda Şehrazad çok sevdiği kocası Horasan Halifesi’nin yanından ayrılmak zorunda kalır. Bir zamanlar korkunç acılar yaşatan kalpsiz bir katil olduğunu düşündüğü Halid’in sırları ortaya döküldükçe karşısında sıradışı bir adam ve karşı koyamadığı bir sevgi bulmuştur. Ancak bir lanet yüzünden Halid’le yolları sonsuza dek ayrılmak üzeredir.
Ailesiyle tekrar bir araya gelen Şehrazad’ın sığındığı çölde, Halid’e karşı gelip imparatorluğu yıkmak için hazırlık yapan bir ordu da toplanmaktadır. Üstelik başında Şehrazad’ın çocukluk aşkı vardır. Sevdiklerine duyduğu sadakat yüzünden köşeye sıkışan Şazi, içindeki sihri kullanarak bu korkunç laneti yok edip yaklaşan savaşı engelleyebilmek için bir başına yola çıkar. Fakat hayatta kalabilmek için kendi düşmanlarını da yenmelidir.
Gazap ve Şafak’la başlayan macera, Şehrazad’ın en büyük aşkına tekrar kavuşabilmek için her şeyi riske attığı bu kitapla sona eriyor.
Bu kitabı okurken umuda çiçek açan hikayeler fısıldayacak kulağına, "Yalnız değilsin" diyecekler. Çünkü hayatın sürprizleri ve çelmeleri, belleğin oyunları, sustuklarımız, kaçtıklarımız, avaz avaz bağırıp savunduklarımız, gördüklerimiz, görmek istemediklerimiz ve tabii ki sevgi, aşk, aile, dostluk. Hepsinden oluşan, geçmişin gölgesinde, bugüne renk renk çiçekler açmış kocaman bir demet
Unutma Beni Çiçeği.
Sana "Yalnız değilmişim" dedirtecek, içinde karakterlerine sarılma isteği uyandıracak hikayelerden derlenmiş, her sayfası başka dünyalara açılan bir kitap.
Hadi tut elinden kahramanlarımın! Önce onlar hikayelerini anlatacak sana, sonra da sen anlatacaksın, ama kendine! "Ben de" diyeceksin. Sessiz, sözsüz bir itiraf başlayacak içinde ve sonra yüreğinde çiçekler açacak. Çünkü birinin elini tutması, "Ben buradayım" diyen birilerinin olduğunu ve yalnız olmadığını bilmek hem yüreğini hafifletecek hem de güç verecek.
Sana sadece hikayeler ve karakterler değil, dostlar ve ihtiyacın kadar da umut tohumu veriyorum.
Uzat ellerini, hayal edemeyeceğin kadar umut var burada.
Artık hepsi senin avuçlarında. Her daim kullan, unutma.
Umudunu besle, büyüt ve sen de başkalarına umut vermeyi hep hatırla.
İşte tam da böyle bir zamanda, esrarengiz bir adam ilginç bir şekilde Poyraz'ın hayatına girer. Birçok defa yolculuklara çıkarlar ve bu yolculuklarda gizemli adam Poyraz'a sevgi üzerine öğütler verir. Poyraz bir yandan aşkının çatışmalarını çözmeye çalışırken, bir yandan da bu gizemli adamın ona neden karşılıksız bir şekilde iyilik yaptığını anlamaya çalışır. Bakalım Poyraz aşkının sorunlarını çözebilecek mi? Gizemli adamın ona neden yardım ettiğini bulabilecek mi?
Bu adam kimdir ve kim tarafından gönderilmiştir?
Uç Anka Kuşu uç!
Korkmaktan korkma!
Uç!
Bittin dedin, bitmedin. Öldüm sandın ölmedin.
Yine dene, yine yenil ama daha iyi yenil Anka Kuşu
Nehre bırak kendini, teslim ol!
Kalbini büyüt, kalbinle tart ve sadece ondan iste!
Vazgeçme! Her şeyden vazgeç, kendinden vazgeçme.
Uç Anka Kuşu uç!
Bildiğini bilme, bilmediğini bil.
Hiçbir şey bilmesen de kendini bil!
Hiçliğe uç!
En olmadık yerde, en olmadık zamanda yolları kesişenlerin, birlikte yazacakları güçlü bir hikayeleri vardır. Ancak kendi dünyasının ve karakterlerinin bağlarını çözüp, gevşetmeye razı olanlar, ben olmaktan, egodan ve kendi gölgesinden kurtulabilenler bu hikayede başrol oynayabilirler. Bir de "Hoş geldin" demeye cesaret edenler.
Güzel ve akıllı bir kadın olan Armağan, hiç tarzı olmayan bir adam olan Ertuğrul ile iş sözleşmesi imzalarken, o imzanın hayatlarına da atıldığını bilmiyordu. Bilmediği bir şey daha vardı. Bu adamın hayatında Aslı olmaya gönüllü olduğu. Bunu fark ettiğinde çok geç olmuştu. Peki, ilk kez hissettiği bu sevda için kendi benliğinden ödün vermeye ve aşkı için savaşmaya hazır mıydı?
Ertuğrul ise rüzgarına kapıldığı bu aşkın peşinden giderken Kerem gibi yanacaktı. Yanarken de yakacaktı. Hem Armağan'ı, hem Armağan ile aralarına girmek isteyenleri hem de Armağan'a, kendisine ve şirketlerine zarar vermek isteyenleri ayrı ayrı yakıp kavuracaktı.
Sevda herkesi ve her şeyi yakar mıydı?
Sevginin ısıttığı kocaman bir aile sıcaklığına sahip olmak için ne kadar yanmak gerekirdi?
Aşkın ve entrikaların iç içe geçtiği bir hikayeyi okurken mutlu olacak, kızacak, üzülecek, heyecanlanacaksınız. Ama en çok da seveceksiniz. Hem Armağan ve Ertuğrul'u, hem onların hikayesini, hem de sevmeyi.
Kim bilir belki siz de birine "Hoş geldin" demek isteyeceksiniz.
"Gözlerinde görüyor, sesinde duyuyorum. Sen yıllardır gelmesini beklediğim kişisin. Hoş Geldin."
Alman işgali altındaki Guernsey adasının olağanüstü hikayesi ve ismi kadar sıra dışı bir dernek.
Ocak 1946: Londra İkinci Dünya Savaşı'nın gölgesinden çıkmakta ve yazar Juliet Ashton yeni bir kitap konusu aramaktadır. Aradığı konuyu Guernsey adasının yerlisi olan ve Juliet'in ismine bir Charles Lamb kitabının içinde rastlayan tanımadığı bir adamın mektubunda bulacağını kim tahmin edebilir.
"Kitaplar ve onları sevenler için bir zafer şarkısı."
Poppy Hathaway sıra dışı ailesini çok sevse de sıradan bir hayata özlem duymaktadır. Kaderin cilvesi karşısına sır gibi sakladığı tehlikeli bir hayatı olan varlıklı, güçlü ve gizemli otel sahibi Harry Rutledgei çıkarır. İtibarına gölge düşen genç kız onun evlenme teklifini kabul ederek herkesi şaşırtır ve çok geçmeden kocasının güvenini değil yalnızca tutkusunu kazandığını anlar.Harry Poppyyi elde etmek için her şeyi yapmaya razıdır - kalbini açmak dışında. Hayatı boyunca herkesi kendinden uzak tutmuştur... Ama zeki ve baştan çıkarıcı Poppy her şekilde onun eşi olmayı istemektedir. Yine de aralarındaki tutku artarken gölgelere saklanan bir düşman pusuda beklemektedir. Harry onu kaybetmek istemiyorsa sonsuza dek ruhen ve bedenen gerçek bir birliktelik kurmak zorundadır.Rita ödüllü Kleypas eğlenceli, keyifli ve duygusal bir başka hikâye ile yine gönlünüzü kazanacak. Booklist
Düşman (isim):
1) Bir insanın yenemediği ya da üstesinden gelemediği bir rakip
2) Bir insanın felaketi
3) Joshua Templeman
Lucy Hutton ve Joshua Templeman birbirlerinden nefret ediyordu. Bu sadece hoşlanmamak ve birbirlerine katlanmak zorunda kalmak da değildi. Gerçekten nefret ediyorlardı. Ortak iki CEO'nun asistanları olarak karşılıklı çalışırken, duygularını pasif agresif yollarla birbirlerine göstermekten de hiç çekinmiyorlardı. Lucy, Joshua'nın işine neşesiz, sıkıntılı ve titiz yaklaşımını anlamıyor, Joshua ise Lucy'nin parlak elbiselerinden, acayipliklerinden ve iyimser tavrından dolayı hayrete düşüyordu.
Şimdi, aynı terfi için çabalarken çekişmeleri doruk noktasına ulaşmış ve Lucy, bu son oyunları neredeyse onu işinden edecek olmasına rağmen geri adım atmayı reddetmişti. Fakat Joshua ve Lucy arasındaki gerilim kaynama noktasına gelecek ve Lucy, belki de Joshua'dan nefret etmediğini fark etmeye başlayacaktı. Hatta belki de Joshua'nın da ondan nefret etmediğini. Yoksa bu sadece başka bir oyun muydu?
Yirmili yaşlarda hayat daha kolaydı. Özellikle de konu aşk olduğunda. Biriyle tanışıyordun, sen onları seçiyordun, onlar seni seçiyordu. Birlikte dünyayı fethedebilirdiniz. Paris'e taşınabilirdiniz. Bir sürü çocuk sahibi olabilir veya çiftçilik yapabilirdiniz. Günlük tuttuğunuz zamanlarda yazdığınız her şeyi yapabilirdiniz. Hayaller, parlak, çarpıcı renklerde yaşanacaktı. Hayat sizindi, ikinizindi. Her şeye birlikte göğüs gerip birlikte yaşayabilirdiniz. Hayatınızı birine bağlardınız ve gerisi önemini kaybederdi. Peki ya şimdi? "Sarah Jio, her kitabında olduğu gibi, aşk hikayesini, geçmişi ve gizemi birlikte harmanlayarak içinizi ısıtacak, okuduktan sonra kolay unutamayacağınız bir roman sunuyor. Yeşil Deniz Kabuğu, geçmişin kolay kolay peşimizi bırakmayacağını, dönüp dolaşıp bizi bulacağını son derece tatlı ve merak uyandırıcı bir dille anlatırken, bir yandan da Kailey'yle birlikte çıktığımız bu, zamanlar arası yolculukta, geride bıraktıklarımızı, hayatımızdan silinip gidenleri ve kendi geçmişimizi düşünmemizi sağlıyor. Yazarın ve türün hayranları kesinlikle hayal kırıklığına uğramayacak. Henüz Sarah Jio'yu hiç okumadıysanız buradan başlayabilirsiniz." Tuğçe'nin Kitaplığı "Klasik bir Sarah Jio değil, bir Sarah Jio klasiği. Sürükleyici bir aşk hikayesi... Okurken umudu, hüznü ve aşkı içinizde yaşayacağınız, aşkın en derinlerde olduğunu hissedeceğiniz etkili bir yolculuk. Daima kalbinizdeki sese kulak verin, aşkın hep var olduğuna inanın. İçinizdeki sonsuz sevgiye dokunmak istiyorsanız kesinlikle okumalısınız." Sarah Jio Turkey "Sarah Jio okuyucusunu her kitabında biraz daha şaşırtarak çıtayı yükseltiyor. Merakla okuyacağınız; romantizmi, vefayı, gerçek aşkı hissedeceğiniz bir hikaye."
Bir varmış, bir yokmuş, hâlâ içindeki masala kulak veren küçük bir kadın varmış… Büyük yeşil bir odada bir telefon, kırmızı bir balon ve aydedenin üzerinden zıplayan bir ineğin resmi varmış… İyi geceler aydede, iyi geceler kırmızı balon, iyi geceler yıldızlar, size de iyi geceler yeryüzündeki tüm sesler. June Andersen, her akşam yatmadan önce teyzesinin ona ve kız kardeşine okuduğu bu masalla büyümüştür. Ancak zaman acımasızdır ve maalesef hayat, çocukluklarındaki o masumiyeti yok etmiştir. Artık güçlü bir kadın olarak tek başına yol alan June, yıllardır yüzünü görmediği teyzesinin ölüm haberiyle çocukluğunu geçirdiği Mavi Kuş Kitabevi’ne yeniden adımını atacaktır. Hatıralarını süsleyen bu masal diyarı June’un içindeki karanlıklara ışık tutarken, June kendini yeniden keşfedecektir. Elveda Haziran, bugününüzü sorgulayıp geçmişinize merhaba diyeceğiniz, ne kadar imkânsız gibi görünse de çıkış yollarının çok yakınımızda olduğunu gösteren bir Sarah Jio romanı. “Elveda Haziran… Aile bağlarına ve bağışlamaya dair son derece ilgi çekici bir hikâye.” Booklist
Yazarın daha önce Yağmur Sonrası adıyla yayımlanmış romanının Pena Yayınları tarafından hazırlanmış yeni baskısıdır.
Her kalpte güçlü ve güvenli bir sığınak olduğunu söylerler. Anne Calloway için bu sığınak binlerce kilometre uzaklıktaki terk edilmiş bir kulübededir.
1942 yılında tüm dünya savaştayken Anne ve Westry bir yandan geçmişin gizemini çözerken geleceğin hayalini kurarlar. Ama hatırlamak istemedikleri bir trajedi tüm hayallerini değiştirir. Hem de sonsuza kadar.
Her şeyi kaybettiğini sanırsın ama gerçek aşk hep ordadır.
Emily Wilson yirmilerinde hayatının zirvesindedir. Yazdığı kitap çok satmıştır, tanınan bir eşi vardır ve hayatı mükemmel gidiyordur.
Ancak on yıl sonra, Emily'nin tüm hayatı tersine döner. Bu yüzden yengesi Bee onu martta Bainbridge Adası'na çağırdığında hayata yeni bir başlangıç yapmak için arkasına bakmadan oraya gider. Emily burada 1943 tarihli gizemli bir günlük bulur. Bu günlük ona aradığı yeni başlangıcı verecektir.
İlk görüşte aşık olabilirsiniz. Fiziksel bir çekime kapılarak kendinizi aşka bırakabilirsiniz. Tutku ve ihtiras dolu
bir serüvene çıkabilirsiniz. Paylaşımlarınız üzerinden aşka tutunabilirsiniz. Hiçbir bağlayıcılığı olmayacak
şekilde de aşkı tanımlayabilirsiniz. Peki gelecek planlarınızla uyumlu bir aşka ne dersiniz?
Ya da belki ölümsüz aşkı bulursunuz. Aşkın altıncı hali agapiyi...
Onu "o" olduğu için seversiniz ve asla vazgeçmezsiniz.
"Jio, Amerika'nın en çok okunan kadın yazarlarından biri olmuştur."
- Woman's World
Kanadalı sosyolog John Lee 1970 yılında yaptığı araştırmayla sahip olduğumuz en karmaşık duygu olan aşkın
altı türü olduğunu belirlemiştir:
Eros: Hem fiziksel hem duygusal aşk. Aşkın bu türü tutkuyla doludur.
Ludus: Bir oyun gibi oynanan aşk. Aşkın bu türünün en önemli parçası eğlencedir. Çiftler, bir araya gelmekten, karşısındakini etkileyip cezbetmekten hoşlanır. Ancak uzun süreli bağlılık sözü yoktur.
Storge: Arkadaşlıktan doğan ve desteğe dayanan aşk. Güven dolu ve bağlılık gerektiren bir aşktır.
Mania: Saplantılı aşktır. Duygusal iniş çıkışlar, kıskançlıklar hakimdir.
Pragma: Kalbin değil aklın kontrol ettiği aşktır. Çiftler seveceği kişiyi mantığıyla seçer, kendisiyle benzer ilgi alanları, ortak değerleri olan birini arar.
Agapi: Özverili, fedakar, koşulsuz, bencil olmayan aşktır. Kişi kendini sevdiğine adar, karşılığında hiçbir şey beklemeden verir. Onu 'o' olduğu için sever. "
Önce küçük bir tohum düşer kalbin odasına, sonra aşkla yeşerir. Kulak verin, umudun sesini duyabiliyor musunuz?
1940'lı yılların Amerikası'nda bir fırıncının kızı olan Flora Lewis, un kokulu hayatının bir gün çok farklı yöne sürükleneceğini bilmiyordur. Genç kız bir yandan yaşlı anne babasına yardım ederken, öte yandan botanik bahçesinde bitkilerin ve çiçeklerin gizemli dünyasıyla uğraşmaktadır. Ta ki kendini uluslararası çiçek hırsızlığı zincirinin tam ortasında bulana kadar. Yapacağı iş çok basittir; İngiltere kırsalındaki Livingston Köşkü'ne gidip Middlebury Pembesi olarak bilinen ender bir kamelya türünü bulup haber vermek. Köşke dört öksüz çocuğa dadı olarak sızan Flora, içinde imkansız bir aşkın tohumlarını büyütürken, ne tür bir belaya bulaştığını acı bir şekilde öğrenecektir.
Tam elli sene sonra bahçe tasarımıyla uğraşan Addison Sinclair, eşiyle birlikte Livingston Köşkü'ne gelir. Geçmişindeki hayaletten kurtulmaya çalışan Addison, aslında burada çok daha sancılı bir gizemin içine düşer. Bunu çözmeye çalıştıkça dillere destan kamelya bahçesinin kanla sulandığı gerçeğine de adım adım yaklaşacaktır.
Mart Menekşeleri ve hala çoksatanlar listesinde yer alan Böğürtlen Kışı yazarı Sarah Jio'dan muhteşem bir kitap daha. Son Kamelya, kalbimizdeki geçmişin zehrini umut kırıntısına tutunan küçük bir tohumla yok edebileceğimizi gösteren bir başyapıt.
"Herkesin, her şeyin bu hayatta bir amacı var.
Sen, ben, bu küçük gündüzsefası.
Hepimiz birbirimize bağlıyız."
Evet. Eşyaları hala orada. Zamanda donmuş bir halde duruyorlar. Gelinliği, birkaç kitap ve hatıraları.
Ada Santorini geçmişini geride bırakarak Seattle'a, ona sakin anlar vaat eden yüzen evlerden birinde yaşamaya gelir. Yüzen evinin içinde bir gün gizemli bir sandık bulur ve bu sandık, geçmişin yüklerinden kaçtığı bu yerde ona yeni maceraların kapılarını açacaktır. Sandığın içinden çıkan Penny Wentworth'a ait eski eşyalara göz atarken 1950'li yıllara ve Penny'nin çalkantılı hayatına ortak olur. Penny yeni evlenmiştir, mutlu olduğunu sanmaktadır ama her geçen gün, hayatında hem evliliğine hem de kendine dair bazı eksik yanlar olduğunu fark eder. Ada da Penny'i tanıdıkça kendi geçmişindeki düğümleri tek tek açmaya başlar.
Penny ve Ada' nın hayatları gitgide birbirine karışırken Gündüzsefası'nda Sarah Jio'nun merak uyandırıcı, bağışlayıcı ve sorgulatıcı anlatımı hayranlık uyandırıyor. New York Times ve USA Today çoksatan listelerine girmiş Mart Menekşeleri, Böğürtlen Kışı ve Son Kamelya kitaplarının yazarı olan Sarah Jio aynı zamanda gazetecilik de yapmaktadır. Glamour ve The Oprah Magazine gibi dergilerde yazarlık yapmıştır. Kitapları 18'den fazla dile çevrilmiş ve kitap kulüplerinin favorilerinden olmuştur.
Mavi kelebeklerin hikayesini bilir misiniz? Mavi kelebekleri her yerde göremezsiniz. Oldukça nadir görülürler. Sabah uyandığınızda, "Bugün mavi kelebekleri görmeye gidiyorum," diyemezsiniz. Siz onları değil, onlar sizi bulur. Efsaneye göre bu kelebekler, değişimin habercisidir. Olur da gündoğumunda yolunuzu bir mavi kelebek keserse, bilin ki artık hayatınız eskisi gibi olmayacaktır. Ne hayatınız ne kaderiniz ne şansınız... Artık bildiklerinizi unutun. Belki bambaşka biri girer hayatınıza. Belki bambaşka bir yerde uyanırsınız. Ya da ilk kez adımınızı attığınız bir yerde kendinizi hiç olmadığınız kadar huzurlu ve evinizde hissedersiniz. Kaybolurken bulunursunuz. Geldiğinizi sanarken gittiğinizi görürsünüz. Hayata başka bakarsınız mavi bir kelebek kanat çırptığında, çünkü size başka bakıyordur artık hayat.
O gün binlerce kişi New York’un Grand Central Terminali’nden geçer.
Burası insanların hoş geldin ya da elveda demek için geldiği yerdir.
Burası yitik kalplerin istasyonudur.
Buraya gelen herkesin anlatacak bir hikâyesi vardır.
Yitik Kalpler İstasyonu’nda hayat bir tren gibi kontrolden çıkmıştır sanki. Nereye gittiğinizi, nereden geldiğinizi, bir sonraki köşede sizi ne gibi bir tehlikenin beklediğini bilemezsiniz ama yine de küçük bir kıpırtı kocaman bir umudun hamuru olur.
Dünyanın tanınmış duygusal roman yazarları, İkinci Dünya Savaşı sonrasında umut ve sevginin tekrar filizlendiği bir dönemde Grand Central Terminali’nde geçen bir güne kalplere dokunan hikâyeleriyle hayat veriyor.
Aralarında Sarah Jio, Pam Jenoff, Karen White gibi sevilen yazarların olduğu dünyanın en tanınmış on yazarından okurken zamanda yolculuğa çıkıp umut ve sevgiye sıkıca sarılacağınız bir başyapıt...
Aşka aşık çok satan yazar Sarah Jio'nun acı tatlı hayat hikayesi
Everest'e tırmanmadım hiç ya da kimse beni kaçırmadı, bir Hollywood filminde de oynamadım. Pulitzer Ödülü kazanmadım. Kanseri de yenmedim. Ayrıca oldukça huzurlu bir çocukluğum oldu ama ben de yaşadım ve yıllar içinde, burada sizinle paylaşmak için bir sürü şey topladım. Birçok hikâye yazdım. Şimdiden yirmi beşten fazla ülkede yayımlanan on bir kitap yazmış olsam da hiçbiri gerçek anlamda benim olmadı. Ama bu öyle bir kitap, sadece bana ait.
Bir roman yazarı olarak karakterlerimi dünya ile paylaşıyorum. İlgimi çeken kurgu ürünü insanlar hakkında hikâyeler uydurabiliyorum. Bu iyi bir şans. Onlara kızıl veya kahverengi veya platin sarısı saçlar verebilir, Seattle'ın Pike Place Çarşısı'nda bir çatı katı dairesinde veya Güney Pasifik'teki bungalovlarda yaşamalarına izin verebilirim. Hayatları bir enkaz haline geldiğinde gülmelerini sağlayabilirim. Onlara büyük aşk hikâyeleri ve mutlu sonlar verebilirim ve bunu her zaman yapmasam da bunu yaptığımda hoşuma gidiyor. Çünkü dürüst olmak gerekirse mutlu sonlar hoşuma gidiyor.
Şimdi de kendim hakkımda yazıyorum. Bu tuhaf bir duygu ve biraz da korkutucu çünkü sahnede ben varım.
Bu kitapta uluslararası çok satan yazar Sarah Jio'nun hayatına, evine, gündelik yaşamına, mutfağına, ilişkilerine ve yazma tutkusuna dair tüm gerçekleri bulacaksınız.
Keşke ikimiz için hayat bambaşka olsaydı.
İlkbahar. Yaz. Sonbahar. Kış…
Hayatın böyle mevsimleri vardır ama aynı zamanda sürpriz mevsimlere de gebedir hayat. Mesela bahardan yaza geçerken kar yağmaz mı hiç? Böğürtlenlerin çiçek açtığı mayıs ayında. Bilir misiniz, böğürtlen kışı denir mevsim dışı kar yağdığında.
Böğürtlen kışı kimine peşinde kışın soğuk acılarını getirir; kimine kışın tatlı huzurunu. Kimini arayışlara iter; kimini hesaplaşmalardan döndürür. Kiminin sabrını zorlar, kimini tesadüflerle sınar. Böğürtlen kışı hep sürpriz başlangıç ve sonlarla doludur…
Hayat, rüyası aşk olan uzun bir uykudur.
Bu kitabı yazarken, karakterlerimin peşinden en etkileyici kafelere, güzel balkonlara ve canım Paris manzaralarına gittim. Bu seyahatte Montmartre'nin basamaklarına tırmandım, Rue de Cler pazarındaki renkli görüntülere hayranlıkla baktım, küçük ara sokaklardaki gizli kafelerde espresso yudumladım. Hepsi unutulmazdı.
Ama bu hikaye, çikolatalı kruvasanlardan ve bir bahar günündeki Eyfel Kulesi'nden daha derinlere iniyor. Bu hikayenin sayfaları, 1940'lı yılların savaşla yıpranmış Paris'inde, gönül yaralarını ve travmaları ele alıyor. Günümüzde ise direnmeyi, affetmeyi ve sevmeyi becerebilen veya beceremeyen karakterleri.
Bu kitap, benim Paris'e yazdığım aşk mektubum. Ve belki bir gün, bir mektup daha yazarım. Şimdilik, hayal ettiğim bu hikayenin, karakterlerin, Paris'in her şeyinin en ince detayına kadar keyfini çıkarmanızı umuyorum.
Nilüfer çiçekleri yürek parçalayıcı yolculuklardan geçer. Tohumları toprakla, artıklarla ve birbirine giren köklerle kaplı bulanık bataklık suyunda filizlenir. Çiçek açmaları için bu korkunç karanlıkta yolunu bulması gerekir, suyun üstünde bir yerde güneş ışığının olduğunu içten içe bilmeli ya da en azından bunu umut etmeli. Böylelikle bu yolculuktan zarar görmeden çıkar ve zafer kazanmış bir şekilde çiçek açar.
1940'ların işgal altındaki Paris'inde Paris'in tüm çiçeklerini beklerken Paris'in tüm acılarını kendinde bulan bir kadın. 2000'lerde Işığın Şehri Paris'in nostaljik havasında ve aydınlığında kendi acılarıyla ve geçmişiyle yüzleşebilmek için başka bir kadının geçmişinin peşinde iz süren başka bir kadın.
Kendine özgü sürükleyici tarzıyla Sarah Jio bu romanında bulanık sularda derinlere batmış iki nilüfer olan güçlü kadın karakterlerle geçmiş ve bugün arasında köprü kurarak hayatta önemli olan şeyleri hatırlatıyor.
2. Dünya Savaşı'nın tam ortasında yaşanan yasak aşk işlenen korkunç bir cnayet ...
Umut tükenmiş gibi görünsede ikinci şans her zaman vardır... Ya Yoksa ?
Anne Calloway ne kadar çabalasa da yetmiş yıldır peşinden gelen anıları bir türlü aklından silemiyordur. Bora Bora Adası'nda görev almak için orduya hemşire olarak katılan Anne genç, güzel ve nişanlı bir kadındır. Ancak orada hiç hesap etmediği bir durumla karşılaşır Aşk... Kalbini tutkuyla dolduran, yakışıklı asker Westry Green 'e karşı koyamaz. Kısa sürede aşkları adadaki amber çiçekleri gibi filizlenirken, sazdan çatısı olan bir bungalovun altında gizli bir dünyayı paylaşırlar. Ta ki bir gece tüyler ürperten bir cinateye şahit olana kadar... Savaş rüzgarıyla ayrı yerlere savrulan çift bir daha asla bir araya gelmez. Peki Anne, onca sene sonra çıkagelen bu mektubun izinden gidip taşıdığı vicdan azabını sonlandırabilecek midir ?
Ya siz, araya zaman, mekan kişiler girse de gerçek aşkın peşinden gitmeye cesaret edebiblr misiniz? Mart Menekşeleri ile gönüllere taht kuran Sarah Jio'dan muhteşem bir başyapıt.. Yağmur Sonrası ile tutkunun zaman tanımayan öyküsünü okurken, gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız.
Büyük bir indiriminiz mi var? Sizi ziyaret eden ünlü biri veya önemli farklı bir etkinlik mi var? Bunları mutlaka herkesin öğreneceği şekilde duyurun.
Müşterileriniz sizi sosyal medyada övüyor mu? Potansiyel müşterileri sadık müşterilere dönüştürmek için müşterilerinizin harika deneyimlerini paylaşın.
Bir tatil indirimi veya haftalık özel bir indirim mi sunuyorsunuz? Müşterilerinizi bu muhteşem fırsatla heyecanlandırmak için burada duyurun.
Yeni bir yer mi açtınız; mağazanızı yeniden mi tasarladınız veya yeni bir ürün ya da hizmet mi eklediniz? Bu haberi kendinize saklamayın; paylaşın, duymayan kalmasın.
Müşterilerin soruları varsa, bizim de yanıtlarınız var. En sık sorulan soruları ekleyin; böylece herkes kazançlı olsun.
kitaplıyorum.com
Telif Hakkı © 2021 kitaplıyorum.com - Tüm Hakları Saklıdır.
GoDaddy Destekli
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.
Hoş Geldiniz! Denemeye Değer!