– The Economist Işınlama, zaman makineleri, kuvvet alanları, yıldızlararası uzay gemileri; bunlar yalnızca bilimkurgunun alanları mı yoksa geleceğin kullanılabilir teknolojileri mi? Star Trek, Star Wars, Back to the Future gibi filmlerin fantastik dünyaları ünlü fizikçi Michio Kaku tarafından ciddi, bilimsel ve şaşırtıcı bir bakış açısı ile yeniden ele alınıyor ve günümüzden bir bakışla evrenin fizik yasalarının yakın ve uzak bir gelecekte bize neler sunacağı tartışılıyor olun.
Kozmoz Evrenin ve Yaşamın Sırları kitabı, evrenin çözümlenmesi ve anlamlandırılmasının insanın kendisini anlamlandırma ve keşfetme yolundaki en büyük adım olacağına işaret ederken, binlerce yıl sürse bile bu amaçtan vazgeçilmesinin mümkün olmadığını belirtiyor. Dünya dışı varlıklara olan inancını sürekli taze tutan astrobiyolog, Drake denklemi gibi formüllerin ve kıyamet hipotezinin evrende başka varlıklar olduğunu matematiksel olarak kanıtladığını ancak insanoğlunun somut kanıtlar elde etmesinin biraz daha uzun süreceğini söylüyor. İnsanın merakını bir kez cezbeden herhangi bir şeyin çözüme kavuşmadan yarım bırakılmayacağına olan inancıyla Carl Edward Sagan, kozmik dünyaların varlığı ve evrende yalnız olmadığımız teziyle birlikte evreni anlamlandırmaya çalışıyor.
Einstein bir defasında, “Evreni yaratırken Tanrı'nın seçme özgürlüğü ne kadardı?” diye sordu. Eğer sınırsızlık önerisi doğruysa, Tanrı'nın ilksel koşulları seçme özgürlüğü hiç olmamıştır. Elbette evrenin uyacağı yasaları seçme özgürlüğüne sahipti. Yine de bu, gerçekten bir seçim olmayabilir; kendine yeten, evrenin yasalarını araştıran ve Tanrı'nın doğasını sorgulayan insan gibi karmaşık yapıların var olmasına izin veren belki bir, belki de az sayıda tam ve birleşik kuram, sicim kuramı gibi, vardı Kuantum mekaniğini genel görelilik kuramıyla birleştirdiğimizde, daha önce ortaya çıkmayan yeni bir olasılık görülmeye başlar; uzay ve zaman birlikte sonlu, dört boyutlu, tekillikleri ve sınırları olmayan, tıpkı Dünya'nın yüzeyi gibi, ama daha fazla boyutlu, bir uzay oluşturabilir. Bu düşünce, evrenin büyük ölçekli aynılığını, daha küçük ölçekteki galaksiler, yıldızlar hatta insanlar gibi türdeşlikten sapmaları, gözlemlenebilir özelliklerini açıklayabilir görünüyor.
Nobel ödüllü büyük fizikçi Richard Feynman (1918-1988) aykırı serüvenleri ile tanınmıştır. Burada kendisi, taklit edilemeyen sesiyle, Einstein ile Bohr arasındaki atom fiziğine ilişkin fikir alışverişini; Yunanlı Nick'le kumar konusundaki konuşmalarını; çok iyi saklandığı sanılan nükleer sırların bulunduğu kasaları açışını; bongo davuluyla bir baleye eşlik edişini; çıplak bir bayan boğa güreşçisi resmi yapışını; kuantum fiziğinin gizemlerinden barda kızlara içki ısmarlamanın kurallarını keşfedişine kadar bir çok hayrete düşürücü olayı anlatıyor. Kısacası burada tüm farklı parlaklığıyla Feynman'ın hayatını, -üstün bir zeka, sınırsız bir merak ve pervasızlığın patlayıcı bir karışımını- bulacaksınız. Zamanımızın en ünlü bilim kitaplarından biri olan bu enerji, anekdot ve hayat dolu eser, sizde de fizikçi olma arzusu yaratabilir.
Kaum ein Thema dominiert unsere Zeit so sehr wie das Coronavirus und die dadurch ausgelöste Infektionskrankheit COVID-19. Eine Situation, die von der Weltgesundheitsorganisation WHO als Pandemie eingestuft wurde. Dazu kursieren widersprüchliche Meinungen, Fake News und politisch gelenkte Informationen. Unterschiedliche Ansichten über die Gefahren durch die Pandemie führen zu tiefgehenden Disputen und sorgen für Verwirrung der Menschen.
Prof. Dr. med. Sucharit Bhakdi und Prof. Dr. rer. nat. Karina Reiss klären mit diesem Buch sachlich auf – mit Daten, Fakten und Hintergründen.
'Kendimizle aramızdaki fark, bir başkasıyla aramızdaki fark kadar büyüktür.'
- Montaigne -
Siz daha tehlikeyi algılamadan, ayağınızı fren pedalının üstüne götüren kim? Neden sır saklamakta böylesine başarısız, nedenini bilmeden birini çekici bulmakta bu kadar başarılıyız? Eğer bilinçli zihin, yani sabah uyandığınızda sizinle birlikte uyanan ben, buzdağının yalnızca görünen kısmıysa, zihninizin geri kalanı tüm bir ömür neyle iştigal etmekte?
Ünlü nörobilimci David Eagleman, 20 dilde yayımlanan -ve neredeyse şimdiden klasikleşen- kitabı Incognito ile beynimizin derinlerine dalarak, yaptığımız, düşündüğümüz ya da hissettiklerimizin çok büyük bir kısmının bizden başka bir biz tarafından yönetildiğini ürkütücü bir berraklıkla ortaya koyuyor. Sadakat geninden sizi olmadığınız birine dönüştüren beyin zedelenmelerine; optik yanılsamalardan striptizcilerin neden ayın belirli zamanlarında daha çok para kazandığına; Truva fatihi Odysseus'tan renkleri işitip biçimleri tadabilen sinestezik insanlara kadar geniş bir yelpazeden vakaları ve araştırmaları bir araya getiren Incognito, beynimizin işleyişi ve çelişkileri hakkında olağanüstü bir keşif yolculuğu sunuyor.
Büyük ilgi gören kitabı Incognito ile nörobilimi geniş kitlelerle buluşturan David Eagleman, bizi içimizdeki kozmosa doğru hızlı ve nefes kesici bir yolculuğa çıkarıyor: Gerçek nedir? "Sen" kimsin? Nasıl karar veriyorsun? Beynin neden başkalarına ihtiyaç duyuyor? Teknoloji "insan olmak"ın anlamını değiştirebilir mi?
Durak durak ilerleyen bu büyüleyici yolculuk ekstrem sporlar dünyasından ceza hukukuna, yüz ifademizden beyin ameliyatlarına, içgüdülerden ölümsüzlük arayışına kadar uzanıyor. Yol üstünde, muazzam karmaşıklık barındıran beyin hücreleri ve onları birbirine bağlayan trilyonlarca sinirin arasında görmeyi pek de beklemediğiniz bir şey beliriyor: kendiniz.
"Nörobilimin dahice yazılmış hali. Soluksuz okunuyor."
2016 yılının BBC Reith derslerinde Stephen Hawking, bütün bir ömür süren araştırmalarını on beş dakika içinde aktarma gibi gerçekten zorlu bir meydan okumayı kabul etti. Bu çok kısa süren derslerde Hawking, evrenin gizemlerini ortaya sererken, kara delikleri anladığımız takdirde uzayzamanın sırlarına erişebileceğimizi vurguluyor.
“Kozmolojinin karmaşıklığını herkesin anlayacağı yalın bir açıklıkla ortaya seriyor.” Observer
“Böyle büyük problemleri araştıran bir dehâyı izlemek heyecan verici.” Sunday Times
“Einstein’dan bu yana en büyük bilimsel zekâ.” Daily Express
“Büyük Patlamanın ve evrenin başlangıcının tutarlı ve akla uygun bir kuramının oluşması için Einstein’dan bu yana en fazla katkıyı sunuyor.” Newsday
“Hawking, Tanrı’nın zihnini okumaya en yakın birkaç kuramsal fizikçiden birisi.”
Los Angeles Times
“Dahi, özgün, trajik ve şampiyon... Hawking bize Aristoteles’ten Kopernik’e, Galileo ve Newton’dan Einstein’a ve Hawking’in kendisine kadar kozmolojinin evrimini gösteriyor.“ - Sydney Morning Herald
İnsanlar her daim büyük sorulara yanıt bulmak istemiştir:
Tanrı Var mı? Nereden geldik? Her Şey Nasıl Başladı? Evrende Bizden Başka Akıllı Yaşam Var mı? Zamanda Yolculuk Mümkün mü? Yapay Zekâ Bize Üstün Gelecek mi? Her şeyin gerisinde duran anlam ve tasarı nedir? Geçmişin yaratılış üzerinden açıklamaları bugün artık çok daha az uygun ve güvenilir görünüyor. Bu açıklamaların yerini New Age’ten Star Trek’e uzanan kendilerine yalnızca hurafe diyebileceğimiz çeşitli şeyler aldı. Gelgelelim gerçek bilim, bilimkurgudan çok daha tuhaf ve tatmin edici olabilir. Günümüzde bilim bütün bu sorulara yanıt
bulmaya başladı.Hawking’in ölümünden önce yazdığı son yazıların derlemesi olan bu kitap,tarihin en önemli zihinlerinden birinin büyük sorulara verdiği yanıtlardan oluşuyor.
Her Şeyin Teorisi filmindeki performansıyla Oscar kazanan Eddie Redmayne’in önsöz, Nobel Ödüllü bilim insanı Kip Thorne’un giriş ve Hawking’in kızı Lucy’nin sonsöz kaleme aldığı Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar bir dehanın dünyaya bıraktığı son mesaj niteliğinde.
“Hawking, insan zihninin artan gücünün bir sembolü.” -The Washington Post
“Hawking’in okuyuculara son mesajı insanlık için umut olduğu yönünde.” -CNN
“Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar bilimin ve insanlığın geleceğine son derece açık ve anlaşılır bir bakış sunuyor.” -The Wall Street Journal
“Bu olağanüstü kitap, görkemli bir yıldızın son parıltısı.” -The Telegraph
"Kuantum teorisi karşısında hayrete düşmemiş bir kimse, onu an-lamamış demektir."
-Niels Bohr-
Yaşam bilinen evrendeki en olağanüstü fenomen. Peki ama nasıl işliyor? İçinde bulunduğumuz klonlama ve sentetik biyoloji çağında dahi şu gerçekle yüz yüzeyiz: bugüne kadar hiç kimse tamamen cansız bir maddeden canlı yarata-bilmiş değil. Yaşamı oluşturmanın tek yolu hâlâ yaşamın yine kendisi. Öyleyse yaşamın mayasına dair hayati bir bileşeni gözden kaçırıyor olabilir miyiz?
Richard Dawkins'in, evrime bakışımızı tümden değiştiren kitabı Gen Bencildir gibi Kuantum Sınırında Yaşam da yaşam dinamiklerine dair anlayışımızı baştan şekillendiriyor. Jim Al-Khalili ve Johnjoe McFadden, birikimlerini benzersiz an-latım yeteneğiyle bir araya getirerek, gözden kaçırdığımız bileşenin, varlıkların aynı anda iki farklı yerde bulunabildiği, hayaletimsi bağlantılar kurabildiği ve geçilmez göru?nen engellerin içinden geçebildiği kuantum mekaniği du?nyasında gizli olduğunu ortaya koyuyor. Bizleri göz alıcı bir hızla gelişen ve uygulama-larıyla çığır açması beklenen kuantum biyolojisi ile tanıştırırken muammaların en büyüğü olan "Yaşam nedir?" sorusuna yepyeni bir bakış getiriyor: Yaşam kuantum sınırında yaşar
Son zamanlarda, Discover dergisi, evrimi sert ve etkili savunduğu için Richard Dawkins'i "Darwin'in Rottweiler"i olarak anmaktadır. Prospect dergisi ise onu, (umberto Eco ve Noam Chomsky ile birlikte) dünyanın ilk üç halk aydınından biri olarak seçti. Bu kez Dawkins keskin zekâsını din üzerine çevirir, dinin hatalı mantığını ve yol açtığı acıları ifşa eder.
Eski Ahit'in cinsiyet takıntılı tiranından, Aydınlanma düşünürlerince müşfik (ama hala mantık dışı) Kutsal Düzenleyici olmasına kadar Tanrı'yı bütün formlarıyla eleştirir. Dine ilişkin bütün önemli argümanları didik didik eder ve doğaüstü bir varlığın olamazlığını açık seçik ortaya koyar. Konuları tarihsel ve çağdaş kanıtlarla destekleyerek, dinin nasıl savaşı ateşlediğini, bağnazlığı kışkırttığını, çocukları istismar ettiğini gösterir. Böyle yaparak, Tanrı inancının sadece akil dişi (irrasyonel) değil, ayni zamanda potansiyel olarak ölümcül olduğu seklinde zorlayıcı bir durum yaratmaktadır.
Dawkins'in dini çürütmeye yönelik ateşli ve şiddetli tarzı, Kutsal Kitap'ı delik deşik eden tutarsızlık ve zalimlikler durmadan dile getiren, "maharetli tasarım"ın anlamsızlığı ya da can çekişen Orta Doğu veya Orta Amerika köktendinciliği karşısında tüyleri diken diken olan herhangi biri tarafından bağrına basılacaktır.
Richard P. Feynman, Nisan 1963'de Seattle'da Washington Üniversitesinde verdiği üç konuşmada bir fizikçi olarak değil çeşitli sorunlarla ilgilenen bir yurttaş olarak konuştu. Dine, politikaya ve günün sosyal konularına ilişkin görüşlerini açıkladı. Bu konuşmalar Her Şeyin Anlamı başlığı altında yayımlandı. Bu kitapta Feynman, başkasının zihnindekini anlama, olasılık yasaları, istatistik, duanın iyileşme üzerindeki şüpheli etkisi ve insanlar arasındaki ilişkiler üzerinde duruyor. Feynman basit mühendislik projelerinin yoksulluk belası üzerindeki çarpıcı etkilerini, yaratıcılığın bilimdeki yaşamsal rolünü, bilim ile din arasındaki çelişkileri, bilimsel gerçeğe ulaşmada şüphenin ve kesinsizliğin işlevini ve dürüst politikacıların niçin asla başarılı olamadıklarını açıklarken yurttaş bir bilim adamı olarak konuşmaktadır.
Bill Bryson, tüm dünyada uzun süredir çok satanlar listesinden inmeyen Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi'nde, bilimin yanıtlamaya çalıştığı ilginç ve önemli soruların peşinde eşi görülmemiş bir yolculuğa çıkıyor. Öğrenmeye doymayan bu meraklı yazar, Büyük Patlama (Big Bang) anından uygarlığın doğuşuna kadar evrende meydana gelmiş olan her şeyi, yani hiç olduğumuz bir noktadan insan olduğumuz bir noktaya nasıl geldiğimizi ve o zamandan bu yana neler olup bittiğini ele aldığı kitabında son derece zorlu ve cesaret isteyen bir işe kalkışıyor.
Bu amaca ulaşmayı kafasına koyan Bill Bryson, kendini dünyanın yaşayan ve yaşamayan en değerli bilim adamlarının rehberliğine teslim ediyor. Jeoloji, kimya, paleonloloji, astronomi ve parçacık fiziği gibi konuları, öğrenciliğinde fen derslerinden fena halde sıkılan (ya da ödü patlayan), kendisi gibi insanlar için anlaşılabilir kılmanın bir yolunu bulabileceğine inanıyor. Yalnızca ne bildiğimizi değil, bunları nasıl bildiğimizi de öğrenmek isityor:
-Bilimadamları yerkürenin ağırlığını nasıl ölçerler?
-Arzın merkezini, okyanusların dibini, uzayın derinliklerini nasıl gözlemlerler?
-Evrenin nasıl ve ne zaman oluştuğunu nasıl bilirler?
-Bir alomun içinde neler olup bittiğini nasıl anlarlar?
Bill Bryson, uzay ve zamanda yaptığı yolculuklarda, aklındaki zor soruları yönetebileceği bir sürü olağanüstü insanın yanı sıra, son derece eksantrik ve hırslı şahsiyetlerle de karşılaşıyor. Onlarla beraber, insanlığın bilgi aleminde bazen son derece derin, bazen komik, ama her zaman son derece anlaşılır ve eğlendirici bir maceraya atılıyor ve bu macerayı büyük bir akılcılıkla aktarıyor.
Bu kitabı okuduğunuzda bilimin hiç bu kadar sürükleyici, üstünde yaşadığımız dünyanın hiç bu kadar ilginç ve keyifli olmadığını fark edeceksiniz
“Beynimiz inanılmaz bilgi işleme sistemlerine ve insanlığın tanıdığı en karmaşık yapıya sahiptir. Fakat yine de eve dönerken süt almayı unutuyoruz. Peki bu nasıl olabiliyor?” Adam Gazzaley ve Larry Rosen bu basit sorudan yola çıkarak, günümüzde hemen hepimizin muzdarip olduğu zihin dağınıklığı sorununu bir sinirbilimcinin ve bir psikoloğun bakış açısından ele alıyor. Yazarlar kitabın ilk kısmında insan beyninin bilişsel kontrol mekanizmasını açıklayarak şu gibi soruları yanıtlıyor: Bir hedefe odaklanmışken dikkatimiz neden kolayca dağılır? Bir işi bitirmeden diğerine geçmeye yatkın olmamızın evrimsel temeli nedir? Dikkatimizi birkaç şey arasında bölüştürmeye çalıştığımızda neler olur? Dikkat kapasitemiz hayatımızın çeşitli evrelerinde nasıl değişir? İkinci kısımda, yüksek teknoloji dünyasındaki koşulların bilişsel kontrol mekanizmamız üzerindeki bozucu etkileri ele alınıyor: Bilişim çağında her an her türlü bilgiye erişebilmemiz dağınık zihinlerimizi nasıl etkiliyor? Bilgisayar, tablet ve akıllı telefon gibi cihazlar sürekli daldan dala atlama eğilimimizi nasıl besliyor? Güvenliğimizi, sağlığımızı ve ilişkilerimizi tehdit ettiği durumlarda bile yüksek teknolojili cihazlarımızın cazibesine neden direnemiyoruz? Teknoloji bağımlılığımız can sıkıntısı ve kaygı gibi içsel faktörleri nasıl artırıyor? Kitabın son kısmında ise yazarlar, zihnimizin dizginlerini elimize almamıza yardımcı olacak pratik ipuçları ve tavsiyeler sunuyor. Dağınık Zihin, topluca parlak ekranların esiri olduğumuz şu zamanlarda, teknolojiyi daha bilinçli kullanmamızın önemini gözler önüne seren ayıltıcı bir kitap.
Çocuklar, okulda öğrenmeleri gerekenleri neden öğrenmiyorlar?
Zihin Çerçeveleri’nin devamı sayılabilecek olan Eğitilmemiş Zihin de bu soruyu yanıtlamaya çalışıyor. Bilişsel bilim ve psikolojiden yararlanan Gardner, mevcut eğitsel konulara, pratiklere ve kurumlara göre zihinlerimizin ve doğal öğrenme biçimlerimizin ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor ve okulların yeniden yapılandırılmalarına ilişkin etkili gerekçeler ortaya koyuyor. Bu güncellenmiş baskı, yazara ait yeni bir giriş yazısına da yer veriyor.
“Çeşitli entelektüel profillerle çocuklara kaliteli eğitim sunma konusunu bir adım öteye taşıyor… Eğitilmemiş Zihin, acilen değişime ihtiyaç duyan eğitim sistemi için yerinde ve iyi araştırılmış bir reçete niteliğinde.”
İnsan ırkı sürekli kendini aşmaya çalışıyor. En yüksek binayı kim inşa etti? Uzayda en uzağa kim gitti? En hızlı arabayı kim yaptı? Peki ya kim sürdü? Bu soruların bazılarının yanıtları sürekli değişiyor, ancak iş en yüksek, en büyük ve en uzuna geldiğinde doğa bizi her seferinde yeniyor. Dünyanın insan yapımı en yüksek binası daha yeni tamamlandı, ancak yeryüzündeki en yüksek dağ hâlâ on kat daha yüksek! Bu kitapta insanın başarıları ile doğa arasındaki büyük farkı kendiniz göreceksiniz. En hızlı trenle atı karşılaştırdıktan sonra en hızlı trenle hava aracının farkını görün. Şaşırmaya ve başınızın dönmesine hazır olun, çünkü bu karşılaştırmalar kesinlikle sizi hayrete düşürecek, şaşırtacak ve aklınızı karıştıracak.
Büyük Patlama’dan Samanyolu’na, Isaac Newton’dan Henrietta Swan Leavitt gibi başarılı bilim kadınlarına, gökyüzüne dair her şeyi içinde barındıran bu elkitabı, başka hiçbir yerde bulamayacağınız resimler, tablolar ve eğlenceli astronomik bilgilerle dolu!
İster kara deliklerin ardındaki gizemi çözmeye çalışın ister en sevdiğiniz gezegenle ilgili daha fazla bilgi edinmeyi amaçlayın, bütün sorularınızın cevabı Evren 101’de; hatta farkında olmadan yanıtını aradığınız soruların bile...
“Birçok geliştirici ve stüdyonun iyi ve kötü günlerine dair son ayrıntısına kadar araştırılmış, yer yer acı veren, ustalıkla yazılmış bir kitap.”
Cliff Bleszinski, Gears of War’un yaratıcısı
“Okunması gereken bir kitap... Sonuna geldiğinizde, keşke daha uzun olsaydı diyeceksiniz.”
Forbes.com
Video oyunları geliştirmek… Kahramanca bir yolculuk mu yoksa aptalca bir çaba mı? Jason Schreier, Kan, Ter ve Pikseller’de oyun geliştiriciliğinin perde arkasını gösteriyor ve okurlarını, yaratıcıların bazen uzun saatler çalıştırılan altı yüz kişilik ekiplerden, bazen de yalnız bir bilgisayar dâhisinden oluştuğu sularda heyecanlı bir yolculuğa çıkarıyor.
Yakın zamanda çıkmış, en popüler ve en çok satan oyunlardan bazılarını ele alan Schreier, RPG stüdyosu BioWare’in Dragon Age: Inquisition’ı yapmak için imkânsız bir iş takviminin ve sayısız teknik kâbusun üstesinden gelme mücadelesini, bağımsız geliştirici Eric Barone’un yalnız bir adamın hayali olan bir köy yaşamı RPG’sini multimilyon dolarlık bir fikrî mülke çevirmek için tek başına gösterdiği çabaları, Bungie’nin Star Wars ya da Yüzüklerin Efendisi kadar popüler olacağını umduğu, yepyeni bir evrende geçen Destiny’yi yaratmak için stüdyonun sonunu getirmek pahasına Microsoft’tan ayrılışı gibi konulara değinerek okurlarını oyun geliştiriciliğinin cehennem alevlerine çekiyor.
Gün boyu süren fazla mesaileri, yorgunluktan kızaran gözleri ve son dakika kurtarışlarını belgeleyen Kan, Ter ve Pikseller, hem oyun geliştiriciliği dünyasında çıkılan bir yolculuk hem de olabilecek en iyi oyunu yaratmak için dağ gibi engelleri aşan, isimsiz kahramanlara bir övgü niteliğinde.
İnsan uygarlığı, Dünya’nın ötesinde yaşamanın sınırında. Peki bu nasıl olacak? Dünyaca ünlü fizikçi Michio Kaku, bizi gelecekte bir yolculuğa çıkarıyor ve günün birinde yuvalarımızı yıldızların arasında kurmamızı sağlayacak robotbilim, nanoteknoloji ve biyoteknolojideki akıllara durgunluk veren gelişmeleri önümüze seriyor.
Dünyanın kaderini değiştiren beş büyük keşif!
Harvard Üniversitesi’nde fizik ve matematik dersleri veren
Michael Guillen, beş küçük denklem üzerinden beş büyük bilim insanının mücadele, hırs ve hayal kırıklıklarıyla dolu hayat hikâyesini gözler önüne seriyor.
Bu kitapta Isaac Newton’un yerçekimi, Daniel Bernoulli’nin hidrodinamik, Michael Faraday’in elektromanyetik, Rudolf Clausius’un termodinamik ve Albert Einstein’ın özel görelilik üzerine yaptığı çalışmalar herkesin anlayabileceği bir dille anlatılıyor. Bugün bu muhteşem keşifler sayesinde elektrik enerjisinden yararlanıyor, uçakla seyahat ediyor, Ay’a insan gönderiyor, nükleer enerjiyi kontrol ediyor ve dünyadaki yaşamın ölümlülüğünü anlayabiliyoruz.
Dünyayı Değiştiren Beş Denklem, bu beş bilim insanının hayatı aracılığıyla bilim tarihinin kısa bir özetini sunarken, matematik fobisi olanlar için bile keyifli bir okuma vaat ediyor.
Dil ile düşünüş tarzı arasındaki bağlantı, dilbilimcileri uzun zamandır meşgul eden bir mesele. Diller zihne birtakım kısıtlamalar getirir mi? Bir kavramın bir dildeki varlığı ya da yokluğu, o dili konuşanların bu kavramı anlama yetisini nasıl etkiler? Her kavram her dilde ifade edilebilir mi? Farklı diller dünyaya dair farklı algılar mı yaratır? Bir toplumun diliyle kültürü arasında nasıl bir ilişki vardır? Bütün diller eşit karmaşıklıkta mıdır?
Dilbilimci Guy Deutscher bu sorulara ikna edici cevaplar sunuyor. Kitap üç temel konuya odaklanıyor: dilin renk algısına, mekân algısına ve dilin cinsiyet ayrımına ilişkin "düşünce alışkanlıklarımız" üzerindeki etkilerine. Bugün dilbilim ve bilişsel bilimler alanında baskın olan görüşün aksine Deutscher, dilin düşünce üzerinde hiç de azımsanmayacak etkileri olduğunu savunuyor ve hayal gücümüzü zorlayacak ölçüde incelikli deney ve araştırmalardan faydalanarak bu savını destekliyor. Kitabın en güzel tarafı ise hem dilbilim tartışmalarının yakın takipçilerine hem de konuya hiç aşina olmayan kişilere hitap edebilmesi; zira yazar dilin hayatımızdaki yerini incelerken asla soyutlamalara başvurmuyor, aksine çok çeşitli dillerden verdiği örneklerle konuyu somut, sürükleyici ve esprili bir şekilde açıklıyor.
Neden Güveniyoruz?
Hem de her seferinde…
“Gerçek bir sahtekâr sizi bir şey yapmanız için zorlamaz, sizi kendiliğinizden suç ortağı olmaya teşvik eder. Bir şey çalmaz, biz veririz. Bizi tehdit etmek zorunda kalmaz, hikâyeyi biz kendi ellerimizle destekleriz. Biri bizi zorladığı için değil, kendimiz bunu istediğimiz için inanırız. Böylelikle ne istiyorlarsa -para, ün, güven, meşruluk, destek- onlara sunarız ve iş işten geçmeden neler olduğunu fark etmeyiz.”
Sahtekâr için herkes potansiyel bir kurbandır. Kendimize olan inancımıza karşın hepimiz bu numaraları yutabiliriz. Büyük sahtekârların dehası burada gizlidir, ikna edici cazibeleriyle en zeki ustaları bile etkileyebilirler. Onlar için bir kuantum fizikçisi ya da büyük bir holdingin CEO’su ömrünü bir devlet dairesinde geçirmiş emekliden farklı değildir. Zeki bir yatırımcının dolandırılma olasılığı pazara yeni girmiş bir acemiyle aynı oranda olabilir. Peki, bunu nasıl yapıyorlar? Onlara inanmamızı nasıl sağlıyorlar?
Bu kitap, sahtekârlık tarihiyle ilgili değil. Diğer yandan tarihin tüm dolandırıcılarına yorucu bir bakış da atmıyor. Bu kitap, daha çok en basitinden en zorlusuna kadar her bir düzenbazlık numarasının altında yatan psikolojik prensiplerin adım adım incelenmesi.
Nasıl yapıyorlar? Neden başarılılar?
Ve neden tekrar tekrar onlara inanmaya devam ediyoruz?
Ünlü antropolog Claude Lévi-Strauss'un varisi olarak devraldığı Sosyal Antropoloji Laboratuvarı'nı yöneten Philippe Descola, Doğa ve Kültür'ün Ötesinde adlı bu eserinde, Batı'nın doğa ile kültür arasında yapageldiği ayrımın başka toplumlarda bu şekilde kurulmadığını gösterirken, bu konuda hâkim olan natüralist bakış açısını da antropolojik bir tahlile tabi tutuyor. Amazon ormanlarında yıllar süren saha çalışması ile bir dizi başka araştırmanın sonuçlarını karşılaştıran Descola, insanların çevrelerindeki varlıklarla ilişki kurma biçimlerinin sonsuz olmadığını, onlara içsellik ve fiziksellik atfetme biçimlerinin dört temel ontolojiye ayrılabileceğini savunuyor: İnsan olan ve olmayanlar arasında maddi ve manevi sürekliliği öne çıkaran totemizm; dünyanın öğeleri arasında bir süreksizlikler ağı gören analojizm; insan olmayanlara insanların içselliğini atfederken, onları birbirlerinden bedenleriyle ayıran animizm ve bizi insan olmayanlara maddi sürekliliklerle bağlarken, aynı zamanda kültürel yetilerimizle de onlardan ayıran natüralizm. Gerçek anlamda "çevre"den kast ettiğimizin ne olduğunu, kimi varlıkları kendimizden keskin bir kopuşla ayırma biçimimizin neye dayandığını anlamak için, belki de kendi ontolojimizin diğer ontolojilerle radikal bir biçimde karşılaştırılması gerekiyordu. İşte, Philippe Descola bu kitabında, Avustralya yerlilerinin rüya resimlerinden Amazon ormanlarındaki animist maskelere, Sibirya platolarındaki kabilelerin mübadele geleneklerinden natüralist Batı'nın "doğa" adını verdiği alanı en ince noktasına kadar, antropoloji için bir devrim sayılabilecek böylesi radikal bir karşılaştırmaya girişiyor. Bu anlamda yazar, "kültür antropolojisine; insanların hayata geçirdikleri ve onun sayesinde kendilerini nesnelleştirdikleri, kendilerindeki bu parçaya ve dünyaya açık duran bir doğa antropolojisinin eşlik etmesini" savunuyor. Fransa'da yayınlanmasının ardından, yalnızca antropolojide değil, sosyal bilimler ve felsefe alanlarında da bir klasik olarak değerlendirilen bu önemli çalışma, insan olmayanlar ile kurduğumuz ilişkiyi derinden sarsacak bir güce sahip.
Milyar Yılda Devr-i Hayat!
Gen Bencildir, Kör Saatçi ve Tanrı Yanılgısı'nın yazarından, evrim hakkında bugüne dek yayımlanmış en anlaşılır, en sürükleyici kitap...
Yazmaktaki yeteneği, İngiliz kültürünün zamanımızdaki en büyük ustalarına verilen Shakepeare Ödülü'yle taçlandırılan, çağımızın dünyada ve Türkiye'de en çok okunan biliminsanı Richard Dawkins, Ataların Hikayesi'nde yaşamın dört milyar yıla yayılan evrimini anlatıyor. Hayatın büyük hikayesi, günümüz insanından ve türlerin zamanımızdaki muazzam çeşitliliğinden başlayıp geriye doğru ilerleyen, her birini ayrı bir türün dillendirdiği elliden fazla ara hikayeyle yeryüzünün ilk canlısına uzanıyor.
'Günümüzde, konusunu, uzmanlık alanının dışında kalan okura bu derece berrak ve ışıltılı biçimde açıklayan başka biliminsanı yok.'
Gen Bencildir, Kör Saatçi, Tanrı Yanılgısı Ve Gerçeğin Büyüsü Kitaplarının Edebiyat Ödüllü Ünlü Yazarından
Tanrıya inanmalı mıyız? Bu modern ateizmin enerjik tanıtımında dünyanın en büyük bilim yazarlarından biri neden inanmamamız gerektiğini anlatıyor.
Richard Dawkins Tanrıya inanmayı bıraktığında on beş yaşındaydı. Canlıların güzelliğinden ve karmaşıklığından derinden etkilenerek bunların mutlaka bir tasarımcısı olması gerektiğini düşünmüştü. Ama evrimi öğrenmek fikrini değiştirdi. Şimdi en iyi ve en çok satan bilim iletişimcilerinden biri olan Dawkins okuyucularına, ister genç ister yaşlı olsunlar, büyük sorular üzerinde tekrar düşünmek için aynı fırsatı veriyor.
On iki son derece eğlenceli, zihin genişletici bölümde, Dawkins doğal dünyanın bir tasarımcı olmadan nasıl yükseldiğini anlatıyor. Bir embriyonun veya bir sığırcık sürüsünün mühendisliğini yapan “aşağıdan-yukarıya programlamanın” olasılıksızlığını ve güzelliğini açıklıyor ve dünyanın dinlerinin yaptıkları en temel varsayımların bazılarına kafadan meydan okuyor: Tanrıya inanır mısın? Hangisine?
İncil bir “İyi Kitap” mıdır? Bir dine bağlanmak insanların birbirlerine iyi olması için gerekli midir? Dinin en saçma öykülerinden bir kar tanesinin üretilmesine kadar her şeyi masaya yatıran Tanrıyı Aşmak, kendiniz için düşünmenin özlü ve uyandırıcı bir kılavuzu.
Tanrıyı Aşmak için Alkışlar
“Oğlum altıncı sınıfa başladığı ilk gün eve sızlanarak geldi ve öğrenmeyi talep etti: ‘İsa’yı hiç duymuş muydunuz?’ Kahkahalarla yıkıldık. Oğlumuzun gerçekten perişan bir durumda bize baktığını düşünürsek belki de en iyi ebeveynlik anımız değildi bu. Bir sabah kendi yaşıtlarının onun korkutucu bir şekilde mantıksız bulduğu inançları ifade ettikleri bir dünyaya aniden uyandığını hissetmişti. Tanrı Yanılgısı gibi kitapları yalayıp yutmaya başladı, kendi görüşlerini formülleştirip kendi doğrusunu savunmasına yardımcı olan kitapları yani. Dawkins’in bu yeni kitabı ise ateistlerin insancıllığı ve akılcılığı savunma gayretleri için özel bir kitap, çünkü dinin baskıcı taktiklerinin en savunmasız olanlarına değiniyor. Dawkins’in kendisinin ithaf yazısında söylediği gibi, bu kitap ‘kendi adlarına karar verecek kadar büyümüş tüm genç insanlar için.’ Eklemeliyim ki, aynı zamanda onların ebeveynleri için de.”
• Janna Levin, Kara Delik Cazı kitabının yazarı
“Birisi ateizme geçmeyi düşündüğünde ona ilk önce İncil’i sonra Dawkins’i okumasını söylüyorum. Tanrıyı Aşmak: sadece İncil’e geçiliyor!”
• Penn Jillette, Tanrı, Hayır! kitabının yazarı
kitaplıyorum.com
Telif Hakkı © 2021 kitaplıyorum.com - Tüm Hakları Saklıdır.
GoDaddy Destekli
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.
Hoş Geldiniz! Denemeye Değer!